Kıymetli TURAN Gazetesi okurları, 2026 yılı, Türkiye açısından enerji fiyatlarının yeniden yoğun biçimde tartışılacağı bir dönemin başlangıcı olmaya aday. Küresel ölçekte artan jeopolitik riskler, fosil yakıt piyasalarındaki dalgalanmalar ve iklim politikalarının giderek sertleşmesi; enerji maliyetlerini yalnızca teknik bir konu olmaktan çıkarıp doğrudan hane halkını ve sanayiyi ilgilendiren bir sosyal mesele hâline getiriyor. Önümüzdeki yıl beklenen enerji zamları, yalnızca “kaç lira artar” sorusuyla değil, bu artışların nedenleri ve nasıl yönetilebileceğiyle birlikte ele alınmalı.
Öncelikle küresel cepheye bakmak gerekiyor. Petrol ve doğal gaz piyasalarında arz güvenliği hâlâ kırılgan. Orta Doğu ve Karadeniz havzasındaki jeopolitik gerilimler, LNG piyasasında Asya–Avrupa rekabeti ve OPEC politikaları, fiyatların yukarı yönlü riskini canlı tutuyor. Buna ek olarak, Avrupa Birliği’nin karbon fiyatlandırma mekanizmaları ve sınırda karbon düzenlemeleri, fosil yakıt bazlı enerjinin maliyetini yapısal olarak artırıyor. Bu durum, ithalata bağımlı ülkeler için 2026 yılında enerji faturalarının daha da kabarması anlamına geliyor.
Türkiye özelinde ise 2026 yılı kritik bir eşik. Emisyon Ticaret Sistemi’ne (ETS) geçiş hazırlıkları, elektrik üretiminde kullanılan kömür ve doğal gazın maliyet yapısını doğrudan etkileyecek. Karbon maliyetlerinin fiyatlara yansıması, özellikle sanayi tarifelerinde ve dolaylı olarak konut elektrik ve doğal gaz faturalarında artış baskısı oluşturacak. Üretim maliyetleri yükselen sanayinin bu farkı ürün fiyatlarına yansıtması ise enflasyon kanalıyla tüm topluma yayılacak.
Elektrik fiyatları açısından bir diğer önemli başlık da yatırım ihtiyacı. Artan talep, yenilenebilir enerji yatırımlarının hızlandırılmasını zorunlu kılıyor; ancak şebeke altyapısı, depolama sistemleri ve esneklik yatırımları yapılmadan bu dönüşümün maliyeti düşük kalmıyor. Batarya depolama ve iletim yatırımları kısa vadede fiyatları aşağı çekmekten ziyade, orta vadede arz güvenliği sağlama amacı taşıyor. Bu da 2026 yılında elektrik fiyatlarında belirgin bir rahatlama beklemeyi zorlaştırıyor.
Peki bu tablo karşısında zamlar kaçınılmaz mı? Kısmen evet; ancak yönetilemez değil. Enerji verimliliği politikaları, özellikle konutlarda ve kamu binalarında talep tarafını aşağı çekebilecek en etkili araçlardan biri. Sanayide verimli motorlar, atık ısı geri kazanımı ve çatı GES uygulamaları, fiyat artışlarının rekabet gücünü aşındırmasını sınırlayabilir. Aynı zamanda sosyal tarife ve hedefli destek mekanizmalarıyla dar gelirli kesimlerin enerji yoksulluğuna sürüklenmesi engellenebilir.
Sonuç olarak 2026 yılında enerji fiyatlarında artış beklentisi gerçekçi bir öngörü. Ancak asıl mesele, bu artışların toplum üzerindeki etkisinin nasıl yönetileceği. Enerji politikalarında günü kurtaran fiyat ayarlamaları yerine, uzun vadeli arz güvenliği, yerli ve yenilenebilir kaynakların payının artırılması ve verimlilik odaklı bir yaklaşım benimsenirse; zamlar bir kriz başlığı olmaktan çıkıp yönetilebilir bir geçiş maliyetine dönüşebilir. 2026, enerji fiyatlarının değil, enerji yönetiminin sınav yılı olacak.
Esen kalınız…