Kentin, Elazığ’ın Harput kültürünün bu hale gelmesinde herkesin, hepimizin hatası büyük, hepimiz suçluyuz. Tam işler düzelecek diye umutlanıyoruz bir bakıyoruz ki her şey başa dönüyor. Oysa iki yıl bile olmadı, “Harput’ta Bir Amerikalı” tiyatro yapıtını izlemiş, Harput Senfonisini görmüş, gençlerin tiyatro ve müzikle uğraşmaları için açılmış koro, tiyatro gibi bölümleri duydukça, kente yeni bir kültür-sanat havası gelecek diye umut duymuş, sevinmiştik.

Ancak, uzun bir süredir bu oluşturulan kurulların bir etkinliğini duymadım, artık bunun nedeni salgın tedbirleri midir, yoksa tasarruf tedbirleri midir bilemiyorum. Çünkü, bu kurulların başındaki danışmanların tasarruf tedbirleri kapsamında iş akitlerinin sonlandırıldığını basından okuduğumdan bu olasılık da mümkün.   

Tabi, bizde tasarruf deyince, akla ilk tiyatroların, sahnelerin, kültürün, sanatın kapatılması, çalışan çabalayan memurun yollanması gelir, çünkü kimilerine göre bunlar faydasız işler olduğu gibi sanatçılık da faydasız bir meslektir. Her yere, her şeye inanılmaz paralar harcanırken, sanata, müziğe, tiyatroya yapılacak harcamalar fuzulidir tabi ki.

Kent ehil olmayanlar elinde hoyratça kuraklığa, yoksunluğa savrulurken, Harput gibi kökeninde kültür, sanat, müzik, tasavvuf, hoşgörü yatan bir kentin yazgısına terk edilmesini ne yazık ki ibretle izliyoruz.

Bundan, en çok da yetkin olmayan siyasetçileri seçerek onlardan yarar uman bizler; kurumlara çöreklenmiş kültür ve bilimle ilgisi olmayan, siyasetle varlığını sürdürenler; son 30-40 yılın yerel yöneticileri; öğretmenler, can çekişen yerel basın, milli ve dini duyguları sömüren her kim varsa onu başının üstüne yerleştiren, içe dönen, bilime, akla, geçmişe, kültüre yüz çeviren bizler, Harput kültürüne yakın-uzak herkes, hepimiz suçluyuz, sorumluyuz…

Geçmişte, Harput’taki belediye binasını ve öteki yapıları yıkarak, mezarları yok edip taşlarını kente taşıyıp buradaki inşaatlarda kullananlardan sonra, on beş yıl önce cumhuriyet döneminin en görkemli yapılarından Elazığ belediye binasını yıkıp yerine gökdelen yaptıranlardan, deprem sonrası tüm tarihsel binaları yıkıp geçenlerden sonra yine de bir umutla yerel yöneticilerimizden müzik, sanat, kültürel etkinlikler bekliyoruz.

Elazığlı çocukların, gençlerin müzik, tiyatro yapmasından, Harput kültürünü öğrenmesinden, sanatla uğraşmalarından neden bu kadar korktuk anlaşılmaz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir”, Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” gibi sözlerini ne çabuk unuttuk.   

 

Kültür, mimari, estetik, yapılar insanlarla, insanlar ise düşünceleriyle, bellekleriyle vardır. Bu bilince sahip olması gerekenler, yerel yöneticiler, siyasetçiler, öğretmenler, üniversite hocaları son 40-50 senedir verebildiler bu kentte?


Bu topraklar, Hitit, Urartu, Med, Pers, Roma, Sasani ve Bizans ve en sonunda da Türk beyliklerinin yönetiminde kalmış, 400 yıl da Osmanlı devletinde önemini korumuş, 100 yıl öncesinde yeni devletimizin temelleri atıldığında gerçek bir cumhuriyet ve kültür kenti olmuştur.

Bu iklim olmasa, bu topraklardan Hafız Osman Öge, Hürrem Müftügil, Şemsettin Ünlü, Adnan Turani, Müşide İçmeli, Nurettin Orhan, Adnan Çoker, Kamran Yüce, Mümtaz Sevinç, İhsan Yüce, Atıf Yılmaz, Arslan Kacar, Rüştü Asyalı, Nihat Asyalı, Necmi Onur, Afif Yesari, Adnan Yücel, Mehmet Bahaeddin Ögel, Sabit Kalfagil, Fethi Arda, Metin Sözen, Kemal Zeki Gençosman, Mehmet Nuri Gençosmanoğlu, Yıldırım Niyazi Gençosmanoğlu gibi yüzlerce evrensel kültür insanı yetişebilir miydi sanıyorsunuz?

 

İbn Sina’ya ait olduğu söylenen “bilim ve sanat itibar görmediği toplumları terk eder” sözünü bilirsiniz. İnsanımızın, hepimizin, en başta da yerel yöneticilerimizin bu bilince varması dileğiyle saygılar sunuyorum.