“Türküm, doğruyum, çalışkanım,
Yasam: Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm: Yükselmek, ileri gitmektir.
Ey büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!”

Cumhuriyet, laiklik ve Atatürk düşmanlarının boy hedeflerinden Dr. Reşit Galip 1893 yılında Rodos’ta doğmuştur. 1911 yılında Askeri Tıbbiyeye girmiş ve öğrenciliği sürerken kendi isteğiyle Balkan ve Birinci Dünya Savaşı’na katılmış Çatalca ve Kafkasya Cephelerinde savaşmış sonradan yeniden okuluna dönerek doktor olmuş; hekimlik, asistanlık yapmıştır.  

Atatürk’ün sofrasında “Devrimlerin en önemlisi kadınlara verilen haklardır” diyen, bugün bile din istismarcılarının ve liberallerin her fırsatta hedefe koydukları, Andımız’ın sözlerinin sahibi Dr. Reşit Galip, Kurtuluş Savaşı yani ulusal mücadelemizin de unutulmaz kahramanlarındandır.

Yukarıda da belirttiğim gibi, öncesinde de I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde donarak şehit olan 100.000 asker arasından kurtulan az sayıdaki kahraman gazilerimizden biridir.

Çatalca’da Rus işgaline karşı savaşan bir askerdir.

41 yıllık yaşamında saymakla bitmeyen nitelikleriyle, asker, milletvekili, doktor, gazeteci, karikatürist, Türk Ocakları ve Halkevleri kurucusu, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu Başkanı, yazar, Milli Eğitim Bakanı, Hıfzı Sıhha Başkanı ve akademisyendir.

Görev aldığı sürede, ülkede herkese parasız eğitim ve parasız sağlık hizmetlerinin verilmesi onun en büyük amaçlarından biri olmuş, İstiklal Mahkemeleri’nde üyelik görevinde bulunmuştur.

Ezanın Türk diline çevrilmesine katkısı olmuştur. Bilindiği üzere, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1932’nin Ramazan ayında din dilinin Türkçeleştirilmesi tasarısını başlattı. Sık sık “Ebu Hanife”nin namazlar da dâhil ibadetlerin anadilde yapılmasının caiz olduğu fetvası da anımsatılarak çevirilere girişildi. Atatürk’ün istemiyle inananların kutsal kitabını ulusa öz diliyle vermekle kalmamış, ezan ve tekbirin Türkçeleştirilmeleri de sağlanmıştır. Bu, Türk insanının bilinçlenmesinin, inancını öğrenmesinin, Türk dilinin, Türk kültürünün geliştirilmesinin bir gereği olarak görülmüş, bu konuda Hafız Saadettin, Hafız Kemal, Hafız Yaşar, Hafız Burhanettin gibi İstanbul’un seçkin sanatçılarından yararlanma yoluna gidilerek bunun için de Dr. Reşit Galip görevlendirmiştir.

Reşit Galip, üniversitelerde devrim niteliğindeki girişimleriyle, 1933 yılındaki Üniversite Reformu’nda çağdaş üniversitelerin kurulması, yeni öğretim kadrosunun saptanması, eski 150’ye yakın müderris ve müderris yardımcısının görevlerine son verilmesi ve Nazilerden kaçan Alman bilim insanlarının çalıştırılması vb. atılımları yapan önemli bir yöneticidir.

Çankaya’da bir yemekte, yabancı bir aileye verilmesi düşünülen bir kredinin usulsüz olacağı tartışmasında Atatürk’e karşı çıktığı, Atatürk ondan sofradan kalkmasını istediğindeyse “Burası milletin sofrasıdır kaldıramazsınız!” biçiminde ona yanıt verdiği söylenir.

Dr. Reşit Galip, kitaplarının arasında, 5 Mart 1934 gecesinde 41 yaşında öldüğünde cebinden yalnızca 15 kuruş çıkar. Geride eşi ve henüz ilkokulda okuyan üç kızı kalmıştır. 

Kuşkusuz Dr. Reşit Galip’in de hataları, yanlışları, eksikleri oldu. Ancak Dr. Reşit Galip’e hangi suçlama, hangi iftira atılırsa atılsın, onun son nefesine kadar bu ülke için büyük işler yapmış bir gazi, bir bilim insanı, bir bakan, bir doktor, bir aydın, gerçek bir yurt evladı ve inançlı bir kahraman olduğu gerçeği değişmeyecektir.

Dr. Reşit Galip, kitaplarının arasında, 5 Mart 1934 gecesinde 41 yaşında öldüğünde cebinden yalnızca 15 kuruş çıkar. Binlerce kitaptan oluşmuş bir var oluş biçimi, devrimcilikten ibaret bir miras.