“1915 Çanakkale Köprüsü” gibi, birçok özellikleri ile dünyanın sayılı köprüleri arasında yer alacak olan bir eserin açılışının, Çanakkale Deniz Zaferi’nin 107. Yıldönümü’ne rastlayan bir günde yapılması anlamlı ve gurur vericidir.

   İstanbul Boğazı’nı süsleyen boğaz köprülerinden sonra, Çanakkale’nin de âdeta bir gerdanlık misali bir köprüye kavuşması, Avrupa ve Asya kıtalarının bir kez daha birbirine bağlanması, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu tarihî hatıraya verdiği değeri göstermesi bakımından sevindiricidir.

   Ülkemizin güzelliklerine değer katacak; ulaşımda rahatlık, kolaylık ve konforu sağlayacak olan böylesine görkemli bir eseri kazandıranları, emeği geçenleri kutlarken, buradan asıl söyleyeceklerimize geçmek istiyorum.

   İstiklâl şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un, edebiyatımıza altın harflerle nakşettiği “Çanakkale Şehitlerine” şiirindeki;

                 “Eski dünya, yeni dünya bütün akvâm-ı beşer,

                  Kaynıyor kum gibi, tufan gibi mahşer mahşer.

                  …

                  Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;

                  Sade bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.”

 mısralarında dediği gibi, “etrafın kum gibi, mahşer mahşer;  lisanları ve derilerinin rengi farklı da olsa, bıraktıkları ortak hâdisenin “vahşet” olduğunu unutmamamız gereken günler yaşıyoruz.

   Bu durumda birinci vazifemiz(!), Türkiye’nin gücünü ve değerlerini dünyaya tanıtmak ve anlatmak kadar, her geçen gün daha çok azgınlaşan tehditler karşısında, sarsılmaz bir iman ile bu değerlere sahip çıkacak “Çanakkale Ruhu”nu yeniden diriltmek olmalıdır

   Çanakkale Ruhu, biz Çanakkale Boğazı’na köprü yaparak, bunun açılışının haklı sevincini yaşarken, aynı zamanda Ege Denizi’nin bir Yunan gölü haline getirilmesine fırsat vermeyerek, 1915’te yaptıkları gibi, ABD’sinin, Fransa’sının, İngiltere’sinin ve Suudi Arabistan’ının savaş gemilerinin Ege’de cirit atmalarına, hatta Türkiye’ye ait adalara askerî üsler kurmalarına engel olmanın yollarını aramak ve  bunun için çalışmaktır.

   Çanakkale Ruhu; stratejik ortaklık, NATO İttifakının üyesi olmak gibi uluslararası çıkara dayalı ilişkiler ortamında bile; Türkiye’yi bölmeyi, parçalamayı hedefleyen terör örgütlerini desteklediklerini gizleme gereği duymayan ABD, AB ve Rusya’ya karşı,  merhum Akif’in deyişiyle;

                 “Sen ki, İslâm’ı kuşatmış boğuyorken hüsran,

                   O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın.”

diyebilecek ruhu yüreklerinde dipdiri tutacak nesilleri yetiştirmektir.

   Çanakkale Ruhu, M. Kemâl’in 13 Ekim 1921 tarihli Büyük Millet Meclisi oturumunda, Birinci İnönü Zaferi’nin kazanılması üzerine yapılan oturumda söylediği: “Kendisini bir milletin içinde hissetmeyen insan esir, sefil ve hakirdir.” sözü doğrultusunda bir millî bilinç oluşturmaktır.

   Önemli yazar ve fikir adamlarımızdan, siyasetçi, eski Devlet Bakanı Samet Ağaoğlu “ Kuvayı Millîye Ruhu” adlı eserinde, Türk Milleti’nin devletsiz yaşamadığını anlatırken; “ Müstakil devlet fikri, Türk Milleti için babadan oğula kanla gelen fikrî bir mirastır. Eğer bu geçmiş olmasaydı, 1918’in yenilmiş Türk’ü, 1923’ün muzaffer Türk’ü olmazdı.” diyerek, bize her dem o sahiplik şuuru içerisinde olmamızı öğütlüyor.

      Dünyanın ateş çemberi içerisinde herc ü merc olduğu,  emperyal emellerin açıkça ilan edildiği bu ortamda, Türkiye Cumhuriyeti, anlık söylem ve eylemlerle durumu idare etmek yerine, tehlike nereden ve kimden gelirse gelsin, tedbirlerini almış olduğu inancını ve güvenini vatandaşına vermelidir.

    Toplum hayatının belli dönemlerinde yaşanan sıkıntılı ve buhranlı zamanlardaki endişeler ve millî bekamızı hedef alan düşmanca hareketler, Türk devlet geleneğinin dikte ettirdiği “Devlet-i Ebed Müddet” idealimizden bizi uzaklaştırmamalıdır.

   Çanakkale’de Türk milletiyle bütünleşen-kaynaşan ve burada tutuşturulan ateşle,  İstiklal Savaşı’nı zaferle taçlandıran,  başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün kahramanlarımızı, şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.