Ahlaki ekonomi anlayışı, Aristoteles ve Platon’a göre ekonominin faaliyetleri yalnızca servet biriktirme aracı olarak değil; ahlaki ve toplumsal düzenin bir parçası olarak ele alınmıştır.
Platon, “Erdemli bir toplumdaki servetin ölçüsü adalet olmalı” derken, aşırı fakirleşme ve zenginleşmeye bir sınır getirilmesini savunmuştur.
Aristoteles’e göre ekonominin amacı toplumsal refahı sağlamaktır. “Ekonomi, insanların mutluluğunu artırmalı; onları köleleştirmemelidir.” der.
Günümüz dünya ekonomisini şekillendiren Roma Hukuku’nda, ticaret ve özel mülkiyetin gelişmesiyle birlikte ekonomik faaliyetlerin hukuksal çerçevesi düzenlenmiş, bireylerin hakları güvence altına alınmıştır. Roma bu yolla adaletin sağlanmasını amaçlamıştır.
İslam dünyasında Ebu Yusuf (Irak, 731-798), kamu maliyesi ve yönetimi alanında çalışmalar yapmış; yazdığı Kitabü’l-Harâc adlı eserinde kamu finansı, vergilendirme, dağılım, fiyat düzenlemeleri ve faiz gibi konuları ele almıştır.
Muhammed eş-Şeybânî (Irak, 750-804), Kitabü’l-Kesb adlı eseriyle mikro iktisat konularının öncüsü olmuş; tüketim, üretim ve kazanç konularını işlemiştir.
Ebu Ubeyd Kasım (Türkistan, 774-838), Kitabü’l-Emvâl adlı eserinde vergi ve arazi hukuku, para standardizasyonu ve devlet yönetimi gibi konulara yer vermiştir.
İbn Haldun (Tunus, 1332-1406), adil vergilendirmenin devletin istikrarındaki önemli rolünden söz etmiş; vergilerin amacının “ihtiyaç sahiplerinin desteklenmesi ve toplumsal dayanışmanın sağlanması” olduğunu belirtmiştir.
Gazâlî (Horasan, 1058-1111), eserlerinde ahlak ve ekonomi arasındaki ilişkiyi ev yönetimi bağlamında ele almış; hane halkı geçimi, mal yönetimi ve tüketimini ekonomik ahlak çerçevesinde değerlendirmiştir.
Nasîrüddin Tûsî (Horasan Selçuklu, 1201-1274), ekonomik düzenlemelerin adalet ve hikmet erdemleri doğrultusunda yapılmasını savunmuş; harcamalarda israftan kaçınılması ve gelirlerin toplumsal dayanışmayı artıracak şekilde yönlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Karl Marx (Almanya, 1818-1883), kapitalizmi insan doğasına karşı bir saldırı olarak tanımlamış; fabrika işçilerinin insanlıklarından yabancılaştığını ilk eserlerinde dile getirmiştir.
Günümüz globalleşen ekonomilerinde yaşanan aksamalar ve yeni vergi düzenlemeleriyle bir düzen oluşturma çabaları karşısında, insan faktörü ve ahlaki ekonomi modelleri yeniden ele alınmalıdır.
Dünya çapında oluşan enflasyonist ortamdan Türkiye’nin de etkilendiği görülmektedir. TCMB’nin aldığı tedbirler ve faiz uygulamalarının yanında, kurumlar ve hane halkından da bu süreçte daha fazla katkı ve sabır beklenmektedir. Enflasyonla mücadelede halkın beklentileri çok önemli olduğu için, kamunun da harcamalarında daha dikkatli olması gerekmektedir.
Hayırlı haftalar dilerim.