Atasözlerimiz, hayatın tecrübelerinden süzülüp gelen değişmez hakikatleri günümüze taşırlar. Günlük hayatımızın her alanından, devlet idaresindeki en karmaşık meselelere kadar, yaşanmış olaylardan çıkarılan dersleri, altın öğütler halinde sunarlar.

   Bireysel ve toplumsal tercihlerimizi belirlemede, sorunlarımıza çözüm arayışımızda bize bazen sığınılacak bir liman, bazen çıkış yolu gösteren bir rehber olurlar. Atasözleri, aynı zamanda ait olduğu toplumun millî karakterini yansıtan ve bu yapıyı geleceğe taşıyan özellikleriyle de, çok kıymetlidirler.

   Devlet kantarının bozulması sonucu, sıkıntılar yaşadığımız bugünleri, atasözümüz bize âdeta “Ben dememiş miydim?” dercesine önceden haber vermektedir.

                                    “Ayarını bozduğun kantar,

                                 Gün gelir seni de tartar.”

   İnsanlar, yaptıkları hataların, ya da bilerek, çıkarları doğrultusunda aldıkları yanlış kararların, olumsuz sonuçlarını ileride misliyle görecekleri, kesin hakikatinden habersiz yaşayamazlar. Üstelik bu insanlar, alacağı kararlar bakımından toplumun kaderini etkileyecek-belirleyecek konumda iseler, verecekleri zararlar çok daha yıkıcı ve can yakıcı olmaktadır.

   Ayarları bozulmuş olan kantarlar, ne yazık ki, sadece ayar bozucuları tartmakla kalmıyor, bütün bir ülkeyi tartar ve sarsar hâle getiriyor.

   Tarih; ayarını bozdukları kantarların, yanlış tartılarına muhatap olmuş, o bozuk kantarın mağduru olmuş toplum önderlerinin, liderlerinin ve yöneticilerinin ibretlik hayat hikâyelerinin tanığıdır.

   Bugün, vatandaşa eşit, adil ve tarafsız hizmet sunarak, ülkeye barışı, huzuru ve refahı getirmesi beklenen kamu otoritesinin ve kurumsal yapının ayarları bozulmuş, temel değerleri sarsılmış durumdadır. Kişisel ve siyasal çıkarları için her yolu mubah gören anlayışların, hak ve hukuktan uzak kararların ve uygulamaların, artık karar sahiplerine de zarar vermeye başladığı gün gibi aşikârdır.

   Hukukun temel kurallarından uzaklaşıldığı, “mülk”ün temeli olan “adalet”e güvenin ortadan kalktığı kanaatinin yaygınlaştığı günümüzde; ayarı bozanların, bozuk kantarın tartısından kaçamadıkları görülmektedir.

   Ehliyet-liyakat yerine, “Bizden mi, değil mi?” zihniyetinin hâkim olduğu, ayarları temelden sarsılmış bir düzen ülkede hâkim durumdadır.

   Yaşanan ekonomik sıkıntıların da asıl nedeni; yüzlerce kez değiştirilen İhale Yasasından, ithalat- ihracat sistemine, enflasyon hesaplama yönteminden faiz-döviz durumlarına, bütçe imkânlarında tasarruf yerine, aşırı israf ve lükse kaçan tercihlere ve öncelikleri göz ardı eden anlayışlara, bağımsız olması gereken kurumlardan, siyasî iktidarın talimatıyla çalışan kuruluşlara kadar yerleşmiş tüm sistemlerin ayarının bozulmuş olmasıdır.

Mesleğimiz olması nedeniyle daha yakından takip ettiğimiz Millî Eğitim Bakanlığı gibi, geleceğimizi emanet edeceğimiz bir kurumda, millet hayatında kısa sayılabilecek 20 yıllık sürede, 8 bakan ve ilköğretimden üniversiteye kadar temel sistemlerde 15’in üzerinde değişiklik gerçekleştirilmiş, buna rağmen eğitimde kalitede uluslararası başarı yakalanamamıştır.

Bugün ayar vermekte gereken çabayı göstermediğimiz “Millî Eğitim”in bizi gelecekte milletçe doğru tartılara çıkarmasını beklemek hayal olacaktır.

Türkiye’de, kantarın ayarını bozmak konusunda, muhalefetin de zaman zaman sonuçları iyi hesap edilmemiş siyasî çıkar amaçlı hamlelerinin, ülkeye ve kendilerine zarar verdiği ayrıca kaydedilmesi gereken bir husustur.

Biz de günlük yaşantımızda, hayatın bir denge ve düzen içerisinde olması gerektiği gerçeğinden hareketle, atacağımız her adımın sonuçlarını düşünerek, “Bir gün tartılabileceğimizi” unutmadan yürümeyi ilke edinmeliyiz.