DEPREM GECESİ

Büyük depremin ikinci yıl dönümü...

İki yıl değil yüz yıl geçse unutulmayacak bir gece, her sene 24 Ocak’ta o geceyi adeta yeniden yaşarım. Gelelim iki yıl önceki o geceye... 40 yıllık dostumun kızının düğünündeydim, kalabalık ve neşeli bir düğündü. Erkek tarafı da hısımım olduğu ve hemen hemen herkesi tanıdığım için ev sahibi gibiydim. Dost ve akrabalarla beraber yuvarlak bir masanın etrafına dizilmiş oynayanları seyredidik.

Saat de 21.00’e yaklaştığı için ve de kış olduğu için düğünün ortaları sayılırdı. Masadan kalkıp takısını takıp gitmek isteyenler olunca bana ‘’abi bize birkaç zarf getirir misin’’ diyenler oldu.  Ufaktan kalkıp takı sandığının yanına doğru yürümeye başladım.

Tam sahnenin ortasından geçip sandığa ulaşacağım sırada sahnedeki sanatçı ‘’haydin gençler oturmak yok halaya’’ dedi ve gençler dizilip oynamaya başladı. Ben de o sıra sandığın yanında kalem aridim. Görümceyi görüp ‘’kalem nerede diye sorarken’’ salon hafiften bir sallandı. İçimden gençler iyi oyni, salon da sağlam değil herhalde, onun için sallanik dedim...

Üç beş saniye daha geçti, bu sefer baktım daha hızlı bir sallanma, kolonlardan çatır çutur sesler.. Şöyle şehre doğru bir yattık, salonun önündeki araçları görür gibi oldum... Derken kıyamet koptu. Cerayanlar gitti, bir bağırtı... Ardından cereyan tekrar gelince koskoca salonda üç beş kişinin haricinde kimsenin kalmadığını gördüm.

Ben halen daha o kadar insanın bu kadar kısa sürede nasıl salonu hızlı terk ettiğini çözebilmiş değilim. Neyse bayılanlara müdahale edip salonu kontrollü bir şekilde boşalttıktan sonra bir masaya oturdum ve üzerimde düğüne gelemeyip benle takı gönderenlerin takılarını benim takım ile beraber zarflara koyup sandığa attıktan sonra sandığı da kucaklayıp salondan çıktık.

Abdullahpaşa’dan merkeze dönmek mümkün değil. Trafik kitlenmiş, nasıl edem derken önümdeki bir trafik arabasının arka tamponuna kadar sokuldum o yolu açtı bende arkası sıra takılıp yola koyuldum. Ailemin yanına ulaşarak herkes gibi geceyi sokakta bir iş yerinin salonunda geçirdik. İşte iki sene geçmiş ama, her sene o geceyi dakikası dakikasına hatırlim. Sağ kaldığım müddetçe de asla unutmayacağım. Tekrar Elazığ’ımıza geçmiş olsun...

                                                                            ***

BİZİM TAKIM ÜÇ SIFIR YENİK

Akpargücü’nün Paluanya’dan transfer ettiği Zülfovski, defansın sağında oynardu. Hocasının uyarılarına rağmen sık sık gol atma hevesiyle ileriye çıkıyor ve bu nedenden dolayı defansın sağ kanadında boşluklar oluşuyordu. Rakip takım boşluklardan faydalanıp, sol açıklarının geliştirdikleri ataklar ve ortalar ile forvetlerine üç gol attırmışlardır... Defanstaki üç oyuncunun Zülfovski’nin ileriye çıktığı anda oluşan boşluğu dolduramamaları gollerin yenmesinde önemli sebep olmuştur... Hocası Zülfovski’yi çakılı defans olarak oynatıp, gollere engel olmalıdır. Böyle giderse takım daha çoook gol yer... 
                                                                            ***

KARA GÖZLÜM

Kara gözlüm hani sana demiştim ya ‘’ibibikler öter ötmez oradayım’’ İşte o sözümden vazgeçtim. Sana yeni sözler yazdım; ‘’Milli piyango çıkar çıkmaz oradayım.’’ ‘’Mülakatı geçer geçmez oradayım.’’ ‘’CHP iktidara çıkar çıkmaz oradayım.’’ ‘’AKP düşer düşmez oradayım’’ ‘’Elazığspor tahtayı açar açmaz oradayım.’’ ‘’Elazığ’ın ovaları sulanır sulanmaz oradayım.’’

Kara gözlüm efkarlanma gül... Gayri söz, bunlardan biri olur olmaz oradayım işte. Ne yani seni kandirim mi? Bunlardan hiçbiri olmaz mı? ipe un mu serim? Yazık beni tanımamışsın küstüm sana.

HAFTANIN FIKRASI

Çocuk: Baba biz nasıl olduk?

Baba:  Oğlum maymundan türedik.

Ve çocuk aynı soruyu annesine sorar...

Çocuk: Anne biz nasıl olduk?

Anne: Oğlum bizi Allah yarattı.

Çocuk: Ama babam maymundan türedik diyor?

Anne: Oğlum o babanın sülalesi, biz değiliz.