ORTADA KUYU VAR YANDAN GEÇ

Bizim memleketin alt geçitlerinden kesin bir roman çıkar. Alt geçit, üst geçit maceramız; Orduevinin oradaki geçitten başladı. Yıkılsın mı? kalsın mı? Diye halk oylaması bile yapıldı. Yıkılsın diye sonuç çıktı ancak yıkılmasın diye uygulandı.

Neyse bugünlerde bizi ilgilendiren konu daha başka;  alt geçitleri kullanma kabiliyetimiz. Onlarca kaza oldu olabilir kazadır dedik. Su bastı afettir dedik… Gençler, düğün konvoylarını durdurup alt geçitlerde düğün yapıp halaylar çektiler gençliktir dedik... Saman yüklü tırlar alt geçitlerde sıkışıp kaldı onlarada acemiliktir dedik…

Bu gelişmelerden ortaya şu sonuç çıktı; kısacası alt geçit yapmayı ve kullanmayı yeterince bilmik. Hani diyeceğim, alt geçit neyimize düz ova bizim neyimize yetmi? Ama kızabilirsiniz çünkü bu geçitleri yapmak birazım havalı oli. Arabayla tam gaz aşağı inip tam gaz yukarıya çıkmanın havası da başka!

Önümüzdeki aylarda nasip olursa, Hazardağlı kavşağına da bir alt geçit yapılacakmış. Daha bunca dersten sonra herhalde güzel bir alt geçit yapılır ve bitene kadar da biz bu geçitleri kullanmayı öğreniriz inşallah!

                                                                               *** 

YAĞMUR DUAM

Yarabbim Elazığ’a; Fırat, Murat, Munzur, Peri Suyu, Hazar Gölü, Keban Ve Karakaya Barajlarını ve bir sürü göletleri nasip etmişsin.

Biz bu suları kullanıp şehrimizin, ovalarımızın su ihtiyacını karşılamayı beceremedik ve kapına geldik.

Bu seneyi atlatırsak en kısa zamanda bir yolunu bulup verdiğin nehir, göl ve baraj nimetlerinden faydalanarak su problemini çözeceğiz.

Şehrin ileri gelenleri tamamen bu konuya odaklanmış durumdalar. Onlar da konunun ciddiyetini nihayet anladılar. O kadar uyarıya rağmen iş ciddiye binince anladılar.

Yalnız bu sene hazırlıksız yakalandık.  Tembelliğimizi affet, tövbe edik. Bu seneyi atlatmamız için bize yardım et. Yağmur nasip eyle.

Belki de yetkililerimiz yağmur yağış yok diye bahaneler ileri sürebilirleri, ama niye yıllardır bu su sorunu çözülmi? Onu da biz zavallı kulların bilemik…

Her şeyin iyisini onlar bilir, biz sadece dua etmeyi bilik. Merhametine sığınik, yağmur dilik,  dualarımızı kabul eyle. Amin.

                                                                                   ***

ÜÇ KORNER BİR PENALTI

Gençlerimiz bakan yardımcılarımıza seslenmişler. Ben de genç sayılırım (Bekar kal genç kal’dan dolayı.)

Acaba seslensem beni de duyarlar mı yoksa duymazlıktan mı gelirler? Neyse bi deniyem; “Sayın Bakan yardımcılarım, Sayın Bakan yardımcılarım, sesim geli mi? Kendim için bi şey istemim, senin, benim, hepimizin memleketi için seslenim.

Sizin o makamlarda olmanız, memleketimiz için büyük bir şans. Daha birazım Elazığ’ı kayırırsınız herhalde. Zaten fazla bir şey istemik. Bazıları için sıradan, bizim için lüks sayılacak şeyler istik, duyarsanız seviniriz” Burada istediklerimizi tek tek hatırlatmaya gerek yok herhalde, yıllardır bilinen şeyler. Sokakta gezen, on tane Elazığlı’ya “ne istisiz?” diye sorsanız, hepsi aynı cevabı verir zaten. Yıllardır dillendirilip anlatılan şeyler… Siz de bilisiz, yalnız biraz elizi çabuk tutsaz lehimize olur.

Zaten bakan yardımcılarımızın büyük bir gayret içinde oldukları da kulağımıza geli. Hele bir tanesi var ki ayrım yapmak gibi olmasın ama komşu şehirlerden birinde efsane olmuş söylenip duri. Diyilermiş ki bu ne ya, her şey Elazığ’a bakan yardımcısı ama bakandan daha çok iş göri! Valla gurur duyduk ama ismini söylemeyeceğim o kendini bili.

Şunu da eklemesem dert olacak. Hayalimizde hep bi bakanlık var. Bu kadar yardımcıdan bir Bakan çıkaramazsak o da bana dert olacak. Çocukken mahalle aralarında top oynarken koyduğumuz bir kural vardı. “Üç korner bir penaltı” aynı bu kuralı bugün burada uygulayah; “üç Bakan yardımcısı bir Bakan”.

                                                                        ***

HAFTANIN FIKRASI:

Bir ülkede bir Bakan, kendisini gazetecilere hiç sevdirememişti. Ne yapsa makbule geçmiyor, basın her gün kendisiyle uğraşıyordu. Nihayet;

- Öyle bir şey yapayım ki gazeteciler mat olsun diye düşündü ve ilan etti.

- Pazar günü saat 10’da Bakan denizin üzerinden yürüyerek geçeceğim.

Pazar sabahı saat 10’da tüm basın mensupları toplandılar orada. Bakan geldi ve elinde bastonuyla denizin üzerinde yürümeye başladı. Karşı kıyıya kadar da yürüdü geçti. Herkesin gözleri dehşetle açılmıştı.

Fakat ertesi gün gazetelerde şu başlık okundu;

“Bakan yüzme bilmiyor!”