Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın jeostratejik konumunu idrak etmeden, tarihimizin bize yüklediği sorumlulukları düşünmeden, emperyal güçlerin Türkiye üzerindeki ezelî-ebedî emellerini ve 200 yılı aşkın zamandan beridir,  bölgede her vesileyle çıkarılan ayrılıkçı ve bölücü isyan ve kalkışmaların sağlıklı tahlilini yapmadan, “çare-çözüm” adı altında sunulan reçetelerin, doğu-güneydoğu merkezli terör sorununun çözümüne katkı sunmasını beklemenin, saflık ve iyi niyetlilikten öte sorumsuzluktan başka anlamı yoktur. Bunlar, tamamen oy devşirmeye, insanımızı istismar ederek bunun üzerinden çıkar sağlamaya yönelik beyanatlardır.

   CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 27.01.2022 tarihinde Diyarbakır’a yapacağı gezi öncesi, 25.01.2022‘de yaptığı “Bu ülkeye demokrasi gelecekse, bunun yolu Diyarbakır’dan geçer.” sözü bu anlamda, yıllar önce Mesut Yılmaz’ın “AB yolu Diyarbakır’dan geçer.” sözü ile, Sayın Erdoğan’ın başbakan iken gittiği Diyarbakır’da söylediği, “Diyarbakır BOP projesinin bir yıldızı olabilir.” sözlerinin kötü bir taklidinden başka anlam ifade etmemektedir.

   Sayın Cumhurbaşkanı’nın Selahattin Demirtaş’ı kastederek, “Edirne’deki, İmralı’ya hesap verecek.” sözünün, terörist başını meşrulaştırdığı, onu yargı konumuna getirdiği iddiaları ve ağır eleştirilerin konusu yapıldığı şu günlerde, ana muhalefet liderinin, geçmiş siyasî liderlere hiçbir getirisi olmayan bu çıkışı, muhalefete bel bağlayan seçmen nezdinde hayal kırıklığına yol açmıştır.

   Sayın Kılıçdaroğlu’na Mevlana’nın;

                              “Dünle beraber gitti, cancağızım,

                                Ne kadar söz varsa düne ait.

                                Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım…” sözlerini hatırlatmakta fayda var.

   Söz konusu demokrasi ise, ülkede demokrasi sorunu sadece Diyarbakır’ın veya kastedildiği anlamıyla “Kürt” kökenli vatandaşlarımızın sorunu değil, Türkiye’nin genel sorunudur.

   Önemli olan, hakkı-hukuku-adaleti hâkim kılarak, yoksulluk, yolsuzluk, geçim sıkıntısı ve gelir eşitsizliğini ortadan kaldırmak, şehirler ve bölgeler arası gelişmişlik farkını, eğitimde fırsat eşitliğini gidererek terör örgütlerinin yıllardan beridir araç olarak kullandığı insanımıza güven ve aidiyet duygusunu kazandırmaktır.

   Terör örgütünün emir ve talimatları doğrultusunda hareket etmek üzere şartlandırılmış sınırlı sayıdaki kişiler dışında, benim bugün, HDP’ye oy veren vatandaşlarımızın büyük ekseriyetinin bu vatan üzerinde ve bu bayrak altında birlikte yaşama arzusu taşıdıklarından zerre kadar şüphem yoktur.

   Terör örgütünün güdümündeki bir partinin, HDP’nin, altı milyon vatandaşımızın oylarıyla, TBMM’de temsil edilebilecek güce ulaşmasında, Türkiye Cumhuriyeti devletini bugüne kadar yönetenlerin öngörüsüzlüğü, günü kurtarmaya dönük politikaları vardır.

   Demokrat görünmek adı altında, fikir ve düşünce özgürlüğü maskesinin arkasına sığınarak toplantılar düzenlemek ve konuşmalar yapmak bölücülüğü cesaretlendirmekten başka bir amaca hizmet etmemektedir.

   Sayın Kılıçdaroğlu, “demokrasinin yolunun Diyarbakır’dan geçtiğini” söylerken, terör örgütünün gölgesinde siyaset yapan HDP Grup Başkanvekili, çıkıp asıl niyetini saklama gereği de duymadan, evelemeden gevelemeden kendince daha açık ve anlamlı bir şekilde “Türkiye’nin tamamının demokratikleşmesinin yolu, Kürt meselesinin çözümünden geçiyor.” diyebilme gücünü ve hakkını kendinde görebilmektedir.

   Başbakanlığı döneminde “çözüm süreci” adı altında Sayın Cumhurbaşkanı’nın bilgisi ve iradesi dahilinde, devletin kurumları ile terör örgütünün temsilcileri arasında sürdürülen görüşmelerin ve o dönemde verilen tavizlerin nice can ve mal kayıplarına sebep olduğu hafızalarda tazeliğini korurken,  ana muhalefet liderinin bu role talip olması, Türk milleti adına talihsizliktir.

   Terör örgütü temsilcisi HDP ile “Dolmabahçe Mutabakatı” adı altında varılan anlaşmayı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Bu yol sonu karanlık, uçurum olan bir yoldur.” diyerek, tanımamış ve masayı devirmiş olması, ne çabuk unutulmuştur. Terör örgütüyle ve onun gölgesindeki hiçbir yapı ile demokrasi konuşulamaz.

   İktidarı-muhalefeti ile, siz bir gün İmralı’yı, bir gün Kandil’i, bir gün HDP’yi son zamanlarda Edirne’yi muhatap alarak konuşur ve buralardan tacınıza tahtınıza tahkimat beklerseniz, demokrasinin yolu ne Diyarbakır’dan, ne Ankara’dan geçer. Ancak ben, Türk milletinin, zor zamanlarında dünyayı hayran bırakan “birlik ve diriliş ruhu”yla bu güçlükleri aşacağına olan inancımı daima muhafaza edeceğim. 

     

        

   ü