Devlet adamlığı, devletlerin sadece sıkıntılı günlerinde değil, her dönemde ihtiyaç duydukları kurumsal gücün temsil edildiği makamın adıdır.

  ‘’Devlet Adamı’’, devlet başkanından, en küçük ilçede devleti temsil eden kurumun başındaki yöneticiye kadar devleti temsil eden kişidir.

   Devlet yönetiminde, devlet adamlığının ve devlet adamının rolü çok büyük önem arz ettiği için, ilk çağ Yunan Filozofu Eflatun’dan, İslam Filozofları Farabî ve Gazalî’ye ve günümüzün önemli siyaset bilimcilerine kadar, bütün bilim insanları ve düşünürler ‘’ideal devlet adamı’’ modeli üzerine fikirler beyan etmiş, temel eserler bırakmışlardır.

   Bu eserlerden alıntılarla konunun önemini anlatmak ve analizler yapmak yerine, günümüz Türkiye’sinde ‘’ideal devlet adamlığı’’na olan ihtiyacı vurgulamak istiyorum.

   Günlük hayatta, zorluklar karşısında en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, nasıl o anda sahip olamadığımız, eksikliğini hissettiğimiz varlık ise, devlet hayatında da ‘’Devlet Adamlığı’’ olmazsa olmaz değerimizdir.

   Dünyanın, sürekli hassas dengeler üzerinde yürüdüğü, savaşlarla kaynadığı bir anda, bu dengeleri değiştirecek büyük olayların yaşandığı bir dönemde, ülkede ‘’ideal devlet adamı’’ ihtiyacımız açıkça görülmektedir.

   Halk, her kademede devlet adına yetki kullananlardan, vatandaşına karşı; dil, din, ırk, parti, mezhep, sosyal statü, yaşam tarzı ve benzeri konularda hiçbir ayrım gözetmeksizin adil ve eşit davranmasını temel bir hak olarak istemektedir.

   Vatandaş, ülkeyi yalpalamadan sağlam limana ulaştıracak, her türlü kişisel endişelerden uzak, devletin çıkarını ve geleceğini önceleyen kaptana ve tayfaya bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç duymaktadır.

   Devlet adamlığı, sadece kanundan veya siyasetten ibaret değildir. Aynı zamanda eğitimli, donanımlı olmayı, ağzından çıkacak bir sözün, toplumda yaratacağı olumlu veya olumsuz yansımalarını görebilecek zekâya ve ferasete sahip olmayı gerektirir.

   Devlet idaresinde, devlet adamının bilgili, birikimli olması kadar, ülkede ve dünyada olan biteni ona doğru bir şekilde gösterecek bilirkişilere ve ekiplere sahip olması da önemlidir. Bu kadroyu oluşturamadığı müddetçe, bir devlet adamının, hangi düzeyde olursa olsun, başarılı olma şansı bulunmamaktadır.

   Devlet adamı, sürekli onun ağzının içine bakarak, her yaptığının ve söylediğinin doğru olduğunu, yapmacık hareketleriyle onaylayan; samimiyetsiz, ehliyetsiz ve liyakatsizler yerine, hakkı hakikati açık ve net bir şekilde söyleyebilen ilim ve irfan sahibi namuslu kadroları oluşturma yükümlülüğü olan kimsedir.

   Yakın zamanlarda, devlet adamlığı vasıflarından uzak liderlerin yönetimindeki ülkelerin, birer birer bağımsızlıklarını kaybettiklerine hepimiz tanıklık etmedik mi!.. Irak, Suriye, Libya ve tarihte akıbetlerini gördüğümüz ülkeler gibi…

    Nizamü’l Mülk, Selçuklu Sultanı Melikşah’ın,  tecrübelerinden yararlanmak için yazdırdığı ‘’Siyasetname’’ adlı eserinde, ‘’halka iyi davranmasını, adaletli olmasını, zalimlere meydan vermemesini, belli günlerde oturup halkı dinlemesini’’  tavsiye ederken, bugünün idarecilerine de çok önemli mesajlar vermektedir.

   Özellikle, zalimlere fırsat verilmemesi ve halkın dert ve sıkıntılarının dinlenmesinin önemi, her zaman geçerliliğini sürdürecektir.

   Devleti idare edenlerin, bulundukları mevkî ve makamı koruma amacıyla, gerçekleri gizleyerek veya çarpıtarak, halkı yanlarında tutma gayretlerinin, daha büyük kayıplara ve çöküntülere sebep olduğu da bilinen ve yaşanan tarihî hakikatlerdendir.

   Mensubu olmanın haklı gururunu yaşadığımız Osmanlı İmparatorluğu’nun ve tarihî Türk devletlerinin haşmetli dönemleri, hep özel olarak yetiştirilen ‘’Devlet Adamaları’’nın yönetiminde geçen asırlardır.

   Bugün de, siyaset adamlarının dillerinden düşürmedikleri ‘’devletin bekası’’nın tehlikeye düşmesini istemiyorsak ‘’devlet adamlığı’’na olan ihtiyacımızın bilinciyle hareket etmeli, tercihlerimizi ona göre belirlemeliyiz.