Türkiye’ de yaşanan ekonomik süreci geçen günlerde ünlü bir iktisatçımız;

“Potansiyelinin altında yaşanan bir ülkeyiz.” cümlesi ile tanımlamaktadır. Bu açıklamaya katılmamak mümkün değil.

Ayrıca, sıkça dile getirildiği gibi, alınan dış borçlar sayesinde harcanabilir millî gelirimiz artmakta, buna karşılık GSYH aynı hızda artmamaktadır. Bunun sonucu olarak en çok dış borcu olan 10 ülke içinde yer alan Türkiye’nin aldığı dış borç miktarı 450 milyar dolar seviyelerine yükselmiş olup, millî gelire oranı yüzde 61,5 düzeyine ulaşmıştır. Başta petrol olmak üzere birçok ham maddenin dolar fiyatı, bir taraftan pandemi ve diğer yandan kur artışı nedeniyle anormal bir biçimde yükselmiştir. Yaşanan enflasyon nedeniyle herkes için hayat pahalılaşmıştır. Kişilerin gelirleri enflasyon kadar artmadığı için toplumda gelir dağılımı bozulmuştur. Türkiye’nin millî geliri bugün kişi başına 7.500 dolara düşmüştür. (1) Oysa bundan yıllar önce 20 bin dolar seviyeleri öngörülmekte idi.

Bunun dışında bugün Türkiye’nin zengin ve fakirleri arasındaki uçurum da artarken, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkı da büyümektedir. Elazığ’ın da içinde yer aldığı Ardahan, Kars, Iğdır, Bitlis, Muş, Bingöl, Malatya, Mardin, Artvin, Şanlıurfa, Giresun, Rize ve hatta Trabzon gibi birçok ilimiz “Yoksul üreten şehir” konumundadır.

Bugün Türkiye’nin, Doğu Karadeniz, Kuzeydoğu ve Doğu Anadolu, Güney Anadolu’nun 40’ a yakın ili “yokluk-yoksulluk-iç göç üretir” durumundadır.(2) Daha önce Anadolu çiftçisi ülkeyi doyururken, bugün tarım alanlarının 4 milyon hektar azalması ve aynı şekilde tarımdaki istihdamın küçülmesi nedeniyle üretim yerine daha çok tarım ürününü ithal eder hale geldik.

Yaşanan ekonomik sıkıntıların Türkiye’ye özgü olmadığını, dünya ekonomisinin büyük bir sıkıntı içerisinden geçtiğini göz ardı etmemeliyiz. Ayrıca, sadece eleştirmenin doğru olmayacağı, bunun yanı sıra çözüm odaklı düşünmemiz gerektiği görüşündeyiz. Bu nedenle öncelikle tüketim yerine daha çok üretmenin gerekliliğine inanıyoruz. Ayrıca, bütçe açıklarımızı kapatmak, cari açıklarımızı ortadan kaldırmak, millî gelirlerimizi artırmak ve gelir dağılımını düzeltmek, daha çok yabancı yatırımı çekmeye çalışmak, tarım potansiyelimizi en iyi şekilde değerlendirmek ve böylece tarım ürünleri ithal etmenin yerine ihraç etmek ve en önemlisi yerel ekonomik modeller oluşturarak, zengin şehirler yaratmak gibi buna benzer birçok hedefi gerçekleştirdiğimiz zaman inanıyorum ki çok sayıdaki sorunu çözmüş olacağız. Bu nedenle üretime desteğin arttırılması, tüketiciye olduğu kadar üreticiye de teşvik ve desteklerin verilmesini arzu ediyoruz.

Sonuçta, çözümün daha çok üretimden geçtiğinin altını çizmek istiyoruz. Bunun için Elazığ ölçeğinde yerel bir ekonomik model oluşturmak suretiyle bu hedefe ulaşmak adına şehrimiz kendi üzerine düşeni gerçekleştirmelidir.

“İnsanın tüketen bir ağzı, Üreten iki eli vardır.”

 

Kaynakça:

Dünya Bankası - 2021

Prof. Dr. Haluk LEVENT - 2021