Bir beden eğitimi öğretmeni olarak sporu tanımlamak ilk bakışta çok kolay gibi görünse de, bu yazımda kalıplaşmış tanımların çok daha ötesinden bahsetmek istiyorum.

Spor, her yaştan insanın hayatına dâhil edebileceği oldukça geniş bir alanı kapsar. Hayatımıza hem fiziken hem de ruhen kalite katan spor, “engelsiz yaşam” tanımına en çok yakışan aktivitelerden biridir. Spor denildiğinde akla yalnızca kan ter içinde kalınan, zorlayıcı bir aktivite gelmemelidir.

Kişinin yaş grubu, fiziksel uygunluğu ya da yaşadığı çevre, sporu hayatına katması için bir engel değildir. Elbette herkesin çok fonksiyonlu bir spor merkezine ulaşması mümkün olmayabilir. Her daim yanımızda bir spor hocasıyla dolaşmak da çoğumuz için bir lüks. O hâlde yaşam kalitemizi artırmak neden tamamen bizim elimizde olmasın?

Bunun için elbette bilinçsiz şekilde hareket etmemeliyiz. Ancak vücudumuzu ne kadar iyi tanırsak işimiz o kadar kolaylaşır. Vücudumuza kaldıramayacağı hiçbir yükü yüklememeli; yeterli uyku, dengeli beslenme ve aktif yaşamı sağlıklı hayatın olmazsa olmazları olarak görmeliyiz.

Spor salonunda yapılan egzersiz de bir aktivitedir, doğada yürüyüş yapmak da. Bir çiftçinin tarlasını çapalaması, bahçemizdeki ağaçları sulamak, bisiklet sürmek, sokakta çocukların oynadığı futbol ya da birkaç kişiyle oynanan bir voleybol maçı da spordur. Sevdiğimiz bir aktiviteyi yapmak… Bunları sayısız örnekle çoğaltabiliriz. Önemli olan bunun farkına varmaktır.

Evet, hepimiz çok yoğunuz. Hepimizin uğraşması gereken pek çok sorumluluğu var: işe ya da okula gitmek, ders çalışmak, yemek yapmak, temizlik yapmak… Yorgunluk ve yoğunluk bu kadar fazlayken sporu hayatımıza nasıl alacağımızı düşünmeliyiz. Ancak sporu bir kültür hâline getirmeyi başarabilirsek, birçok şey kendiliğinden yerini bulacaktır.

Yaşadığımız bu dönemde eğitim sistemi ve ülkenin ekonomik şartları insanları bir yarışın içine sürüklüyor. Buna rağmen bir beden eğitimi öğretmeni olarak gerek çevremdeki insanların gerekse öğrencilerimin spora olan ilgisini görmek, her ne kadar sınırlı olsa da, spor kursları ve etkinliklerine katılma isteklerinin artması oldukça umut verici.

Eğitim elbette çok önemli; ancak sporun bireyin hayatına kattıkları da hiçbir şekilde inkâr edilmemelidir. Sporun sağlıklı yaşama destek olması, kilo kontrolüne yardımcı olması, zihinsel aktivitelerde konsantrasyonu artırması, gün içinde oluşan stres ve gerginliği azaltması sayısız örnekle açıklanabilir. Spor yaparak zihnimizi boşaltabilir, insanlarla daha sağlıklı iletişim kurabilir ve yaptığımız işe daha iyi odaklanabiliriz.

Bu noktada bizler de ilimizdeki spor alanlarını kullanmak için kendimizi teşvik etmeliyiz. Sınırlı da olsa yürüyüş parkurlarından faydalanmalı, özellikle belediyelerin belirli alanlara yerleştirdiği spor aletlerini kullanmalıyız. Bu aletler, kendi vücut ağırlığımızla çalıştığımız için bir fitness salonundaki birçok ekipmandan daha faydalı olabilir. Ancak burada önemli bir eksiklik olduğunu düşünüyorum: İnsanlar bu aletleri nasıl kullanmaları gerektiğini bilmiyor. Belediyelerin tanıtım videoları hazırlayıp yerel kanallarda yayınlaması, bu aletlerin doğru kullanımını öğretmek adına çok faydalı olabilir.

Yine belediyelerin birçok mahallede açtığı spor ve yaşam merkezleri de oldukça yerinde projelerdir. Kadınlar ve erkekler için ayrı seansların oluşturulması, yeterli spor aletlerinin bulunması ve salonlarda antrenörlerin görev yapması, insanların sporu daha sağlıklı şekilde yapmasına imkân tanımaktadır. Bunlar spora teşvik edici önemli unsurlardır; elbette daha birçok örnek sayılabilir.

Son olarak, hem sağlık hem de farkındalık için kısa mesafelere arabayla gitmemeye özen gösterelim. Toplu taşıma kullanıyorsak bir durak erken inip yürümeyi alışkanlık hâline getirelim. Mümkün olduğunca asansör yerine merdivenleri kullanalım. Kendimize zaman ayırıp sevdiğimiz bir aktivite için plan yapalım. “Çok istiyorum ama vaktim yok” diyerek yıllardır ertelediğimiz şeyler için kendimize alan açalım.