Kötü bir hafta geçirdik. Önce 6 yaşındaki kızını nikahlayan, yıllarca tecavüzüne göz yuman babayı, sonra da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’na verilen cezayı konuştuk.

Altı yaşında bir çocuğun evlendirilmesini ne adına olursa olsun savunmak mümkün değil. Bu bir cinayet. Ne yazık ki, istisnai de olsa bu tür olaylarla karşılaşabiliyoruz. En kötüsü, bazı çevrelerin bu çirkinliği İslam’la temellendirmeye çalışmaları. Bunu hem çocuklarını kurdun- kuşun kucağına atanlar yapıyor, hem de bu olayları bahane ederek İslam karşıtlıklarını tatmin etmek isteyenler yapıyor. İkisi de yanlış, İslam, akla, mantığa, fıtrata ters düşen şeylere cevaz vermez. Bunun için delil aramaya gerek yok, 6 yaşında bir çocuğu evlendirmek fıtrata da toplumsal ahlaka da, vicdana da aykırıdır. On asır önce bazı fıkıhçıların buna cevaz vermesi bunu dinileştirmez, o kişinin kanaatini, dinden nasibini yansıtır.

Muamelatla ilgili fıkıh ölçülerinin çoğu teolojik değil sosyolojiktir. O günlerin sosyal, siyasal, kültürel yapısını yansıtır. Sosyoloji değiştikçe bu fetvalar işlevini yitirir, herhangi bir toplumsal sorunun çözümü olmaktan çıkarlar. Onun için düne değil dine bakmak, onun ışığını bugüne tutmak gerekir. Bu tip din yorumlarının nedeni merdiven altı eğitimdir. Bu tarz eğitimde akıl devre dışı bırakılarak bir kişinin din yorumuna teslim olması istenir. İnsan bir defa ölü yıkayıcının elindeki ölü gibi olmayı kabul etti mi, artık kendisi yok olur, nereye istenirse oraya savrulur. Oysa Kuran defalarca insanlara akletmeyi öğütler. Ancak akıl edenler bu tür çirkinliklere alet olmazlar.  Biraz vicdan taşıyan hiçbir insan  kızını bu yaşta, birinin kucağına atmaz. Şu tarikat, bu cemaat fark etmez, hep birlikte bu rezilliğe karşı tavır almak zorundayız. Dini İslam olanlar bu kepazeliğe susamazlar.

İmamoğlu davasında verilen karara gelince, kimse bu akıl, hukuk ve vicdan dışı kararı savunmaya kalkmamalıdır. Adil olmak, kendimiz için değil herkes için adalet istemektir. Bu kararın hukuki ve vicdani bir gerekçesi yoktur. Ahmak sözü bir defa ne hakaret ne de küfürdür. Bazı kararlarına göre kaba söz, kaba eleştiridir. Bu sözden yargılananlar ya berat etmiş, yahut para cezasına çarptırılmışlardır. İmamoğlu’nun önünü kesmek için hem ceza üst sınırdan verilerek şişirilmiş, hem de Yargıtay kararları dikkate alınmamıştır. Bu hukuki bir karar değil, siyasi bir karardır. Çünkü doğal hâkim ilkesi çiğnenerek mahkeme hâkimi değiştirilmiş, yerine AKP yöneticileri ile resmi çıkan bir hâkim atanmıştır. Önceki hâkim, kendisine İmamoğlu’na ceza verip siyasi yasak koyma teklifinin getirildiğini, kabul etmeyince de görev yerinin değiştirildiğini söylemiştir.

Bu ikrardan sonra bu kararda hukuk veya adalet aranabilir mi? Bazıları hala komplo teorileri ile bu adaletsizliğe kılıf bulmaya çalışıyor. Erdoğan’a verilen cezadan hareketle İmamoğlu’nun da aynı yoldan Cumhurbaşkanlığına yürüdüğünü yazıp çiziyor. Bir şeyin ilkini yapan kazanır ikincisini yapan kaybeder. Bu aynı şey değil, en azından İmamoğlu’nun bu seçimde aday olmaması için verilmiş bir karar. En güçlü adaylardan biri devre dışı bırakılarak Erdoğan’ın önü açılmak istendi. Ama hesap edemedikleri bir şey var, bu millet oyunu gasp edenleri kolay kolay affetmez. Bunu İstanbul seçimlerinde gösterdi, 2023 seçimlerinde de göstermemesi için hiç bir sebep yok. Kararla birlikte en büyük yarayı Yargı erki almıştır. Hani ne demişti Fatih Sultan Mehmet; “Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür!”