Sanırım paranın gücünü anlatmaya gerek yok. İnsan eliyle yapılmış her şeyi satın alan bir araç aslında. İhtiyaç var oldukça ve yaşamın devamı gerekliyse para kazanmak zorunlu bir eylem. Yani genel tabirle ‘PARA’ insanoğlu için hayatın bir parçası ve hatta vazgeçilmezidir. Kimisinde rüyaları süsleyen bir ev, ful özelliklerle dolu ihtişamlı bir araç, kimisi için bir dünya turu, bir tekne, kimisi için devasa bir eğlenceli parti, güç gösterisi, kimisi için bir enerji (bunu Dilan Polat’tan sonra çok tavsiye etmem), bir başkası içinde nefis tatmini hayır işleri vs…Tüm bu nedenlerle para kazanmak önemli. Nasıl kazandığının da önemi büyük ama son günlerde çok dikkat edilen bir konu olmaktan çıktı bu durum.
Günümüz dünyasında çok geniş bir alanda etkili olan para kavramı, bireylerin hayatlarını, ilişkilerini, karar mekanizmalarını, yaşam şekillerini ve hatta değer kavramlarını etkilemektedir. Tabiki tüm bunların veya varlık ve yokluğunun hem olumlu hem de olumsuz sonuçları olacaktır. Varlığı olumlu olarak bireylere daha iyi bir yaşam kalitesi, seçeneklerin çeşitliliği, özgürlük ve daha fazla fırsat sunacaktır. Negatif olarak ise bu gücün varlığı beraberinde bencilliği, açgözlülüğü, yozlaşmayı ve son olarakta mutsuzluğu getirme potansiyelindedir. İşte tüm bu etkilerin sonucunu faydalı hale getirmek için parayı bir amaç olmaktan çıkarıp bir araç olduğunu bilmemiz gerekir. Mutlu edeceğini düşünerek para kazanma arzusu içerisinde olursanız bunu yakalamanız çok mümkün olmayacaktır. Elimizde olmayan bir şeyin bizi daha çok tatmin edeceğini düşünmek bilimsel bir gerçekliktir. Olmayanlarla olacağını varsayıp hazzımızı artırabiliriz ama sonrası hayal ettiklerinize ulaştıkça öyle olmadığını göreceksiniz. Törpülemekten veya vazgeçmekten bahsetmiyorum. Tabi ki bir Ferrari’nin içinde duygulanmak bisiklette ağlamaktan daha iyidir…
Gelelim doğru harcama, doğru kullanma konusuna. Bu konu üzerinde çok alt başlıklar oluşturabiliriz. Benim üzerinde çok fazla alakadar olduğum, çok araştırdığım ve tespitlerimdeki doğrulukları örneklemlerde incelediğim zaman sonuçlarından çokça keyif aldığım bir konu. Parayı kazandınız, çokça çalışıp hayal ettiğiniz kadar gücünüz oldu veya şans veya miras gibi diğer faktörlerle buna ulaştınız. İşte şimdi işin en zor kısmına geldiniz. Eğer doğru kullanıp doğru harcayamıyorsanız hayatınız eskisinden daha kötüye gidecektir. Tarihsel süreçte, harcamanızın ne kadarının zorunlu harcamalara ne kadarının lüks ihtiyaçlara gittiği ile alakalı birçok çalışma yapılmış ve ortaya çok ilginç sonuçlar çıkmıştır. Sürekli tüketim isteği Hedonik bir koşu bandı gibidir. Her ne kadar biz mikro iktisatta bireylerin rasyonel olduğunu, azalan marjinal faydayı, doyum noktasını vurgulasak da bütçe kısıtı bile olsa sahip olduğumuz şeylere alıştıkça daha yenilerini elde etmek için bir motivasyon hissediyoruz, satın almakla elde ettiğimiz mutluluk zamanla körelip yerini yenilerine bırakıyor…
Kısaca özetleyecek olursak: Elde ettiğiniz kazanımları ZAMANLA, SOSYALLEŞMEYLE, DENEYİMLE, PAYLAŞIMLA, DOYUMLA harmanlayıp harcayamıyorsanız başa döndünüz demektir. Harcamak daha doğrusu harcayabilme kabiliyeti kazanmaktan daha önemli bence.
Unutmayalım; Eldeki para hürriyetin aletidir; fakat peşi kovalanan para, tam tersine kölelik aletidir…