Hayatımıza giren insanlar vardır. Kimisi iyi, dürüst, cömert, mert, güzel, yakışıklı kimisi de yalancı, hırsız, çirkin, meymenetsiz, cimri, hasis, kötü…  

İnsanlar arasındaki bu dereceleri veya ayarları kendiniz de görürsünüz veya tanımlayabilirsiniz.  

İnsanlar özellikleriyle ya kendilerini sevdirirler ya da nefret ettirirler. Sevdikleriniz size sıcak görünür, nükteli veya esprili haliyle sizi olumlu izlenimler bırakır. Sevmedikleriniz/ sevemedikleriniz ise (fazla söze hacet yok) antipatik görünür. Bir türlü içiniz ısınmaz, sevemezsiniz.  

Sözü fazla uzatmaya gerek yok.    

Sevecen, esprili, nükteli denilebilecek, hoş sohbet sahibi yaşadığım toprakların renkli simalarından birisidir; Genç Osman.  

Genç Osman namıyla anılan Osman Toprak... Her konuşmamızda "Ben hesap ettim benim ölmeme şu kadar yıl, gün, saat, dakika, var…" derdi. Her fani gibi o da vefat etmiş. Onu mizacı itibariyle biraz da Nasrettin Hoca'ya benzetirim. Genelde neşeli bir hali vardı. Zahire tüccarıydı. Bildim bileli bu işi yaptığı halde genelde zarar eden bir tüccar!    

Bu nasıl oluyor?.. Kar yerine genelde zarar eden bir tüccar…  

Bir defasında gazeteye kısa bir haberini yapmıştım. Gülerek şöyle yazmamı istemişti:  

“Ona alır dokuza satar, arada bir batar.”    

Genç Osman’ın hikâyeleri çoktur.  

Kendi ağzından fıkra gibi bazı olayını da kaleme almıştım.    

Kendisi Bağdat seferine giden Genç Osman'ın torunlarından olduğunu iddia ederdi. Hatta Aksaray'a bağlı Genç Osman Köyünden Derinkuyu'ya geldiklerini dahi söylemişti. Bir seferinde de ilçemiz belediye başkanına musallat olmuş ve ille de,  

“-Çarşı içine benim heykelimi diktir!” demişti. Başkan kırk dereden su getirmiş ve sonunda Osman Amcayı ikna etmişti. Yıllar öne kendisine bir miktar yulaf satmıştım. Osman Amca parasını ne zaman vereceksin dediğimde de, “inşallah … zaman veririm”, demişti. Verdiği tarih gelip de borcunu ödemeyince kendisine verdiği sözü hatırlattığımda ise,  

“- Ben sana mutlaka şu zaman veririm demedim ki; inşallah, dedim, demişti.  

İki fıkrasıyla Genç Osman Amcayı analım. Uzun süredir hastaydı. Allah rahmet eylesin mekânı cennet olsun. Kendisi iyilikle anacaklarımdan biridir.  

Bektaşi’nin Sözünü Tutuyorsun Da Mevlana’nın Sözünü Tutmuyorsun  

Zahire alım satımı yapan Genç Osman’ın krediye ihtiyacı olur. Bir bankanın müdürünün kapısını çalar. Müdüre der ki;    

“- Ben Bektaşi gibi beş vakit gelip de sizi rahatsız etmem, benim bir milyon krediye ihtiyacım var.”  

Banka müdür Genç Osman’ın hesabına bakar hesap kredi vermeye uygundur. Müdür,    

“- Osman Ağa sana kredi vermeyip de kime vereceğiz”, der ve istenilen krediyi verir.  

Aradan bir ay geçer. Genç Osman yine paraya sıkışmıştır. Yine aynı bankanın yolunu tutar. Müdüre;  

“-Mevlana Hazretleri, “Ne olursan ol yine gel” der, ben de geldim” der.  

Müdür hesaba bakar ki Genç Osman’ın hesabı bu kez kredi için uygun değildir. Müdür kredi vermez. Bunun üzerine Genç Osman;  

“-Ya müdürüm sen Bektaşi’nin dediğini tutuyorsun da Mevlana Hazretlerinin sözünü tutmuyorsun” der.  

Bulun Öyle Avratı Da Biz De Hatim İndirelim  

Genç Osman’ın babası Abdullah Efendi, Genç Osman’ın yanında kalan evli olduğu eşinden yirmi beş yıldır ayrı yaşamaktadır. Bu nedenle de evlenmek istemektedir. Çevresindekilere, “Beş vakit namaz kılan, abdestli namazlı bir avrat bulun bana!” demektedir.    

 Aradan yıllar geçer. Genç Osman’ın babası ölür. Genç Osman bu durumu dostlarla bir araya geldiğinde anlatır durur. Bir kahvehane önünde eski günlerden söz açılır. Sohbette yine babasının yıllar önce evlenme isteği anlatılmaktadır. Genç Osman’ı dinleyen imamlardan biri;  

“- Öyle namaz kılan abdestli namazlı avratı bulun da biz de hatim indirelim” der.