Bu yazıyı yazmayı çok arzu etmiştim. Ancak 6 Nisan 2024 Cumartesi günü geçirdiğim bir kaza sonunda meydana gelen yürüyememe sorunu tam düzelmeye yüz tutmuşken; 20 Nisan günü başlayan başka bir rahatsızlık iyice artınca 23 Nisan günü hastaneye yattım ve tedavi görmeye başladım. Şükür geç de olsa bu satırları yazabiliyorum.

Hayatımda ismi Turan olan arkadaşlarım ve tanıdıklarım dışında iki önemli Turan oldu. Şükür, bugün ikisi de hayatımda. Bunlardan biri okumayı söktüğümden bu yana tanış olduğum “Turan Gazetesi”, diğeri de fikriyatımın temeline oturan “Turan Ülküsü”.

Bu ülkü bazılarının zannettiği gibi yalnızca Dünya Türklerinin birleşmesi değildir. Turan ülküsü; Türklük gurur ve şuuruna sahip bir insan olarak, Dünyanın neresinde olursanız olun, “Her şey Türk için, Türk’e göre Türk tarafından yapılmalıdır” düsturu ve “Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne de Türkistan, Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Turan” ilkesiyle; bulunduğunuz yeri hem Turan, hem de serhat olarak görüp, o yerde insanlık ve Türklük için mücadele vermeyi; her yeri “Küçük Türkistan (Türkiye)”,  “Büyük Türkistan (Merkezi Asya)” ve  her yeri “Turan” olarak görmeyi anlatır bizlere.

Hamdolsun ki, hayatımız boyunca, yukarıda ilkelerini ortaya koymaya çalıştığımız Turan ülküsünden hiçbir zaman kopmadık ve sendelemeden, zigzag çizmeden, kıblemizi değiştirmeden ruhumuzla ve bedenimizle mücadele ettik ve dahi etmekteyiz.

Şükürler olsun, Turan fikri bütün Turanî toplumlarda, yani Türkiye Türkleri de dahil bütün Türk toplumlarında ve Macarlar gibi Türk kökenli toplumlarda yayılmaya ve yaşamaya devam ediyor. Yine hamdolsun ki hür ve müstakil Türk Devletleri birleşerek “Türk Devletleri Teşkilatı”nı yani bir bakıma “Turan Birliği”ni kurdular.

Çocuk yaşlarda;

“Sen mene gardaş mısan,

Yoksam bir gara daş mısan

Sayru musan, serhoş musan

Ölürem ağlayı ağlayı” şirini o zamanki kayıt cihazlardan dinleyip “Esir Türkler” için göz yaşı döken;

“Sormayın kimlerdenem, haralıyam a dostlar,

Gönülden fırtınalı boralıyam a dostlar.

Kızıl bir kurşun aldım, yaralıyam a dostlar

Ben bilirem senin de eyninde gamlı bir libasın var.

Bu şarkılar, Türküler, Türkü söyler türküler

Yaşar kalpte ülküler” bölümüyle insanları galeyana getiren Şeyh Şamil şiiriyle coşan ben ve akranlarım için bugünleri görmek büyük bir mutluluktur.

Çünkü bu dava için çok şehit vermiş, halen vermeye devam eden ülkücüler olarak Tanrı dağlarında dolaşıp Kırgız ve Kazak Türkü gardaşlarımızla kucaklaştık.

Altay, Tuva, Hakas, Kaşgay, Azerbaycan, Türkmeneli, Özbekistan ve Türkmenistan Türkleriyle helalleştik.

Susamır’ın buz gibi sularında abdest alıp namaz kıldık.

Şükürler olsun Yüce Allah’a…

Turan gazetesine gelince: Efendim bizim çocukluğumuzda büyüklerimiz okumayı söküp sökmediğimizi anlamak için gazete okuturlar, eğer güzel okursak gururla kasılırlardı. Doğrusu biz de büyüklere okumayı söktüğümüzü göstermeye çalışırdık. Gazeteler ya kahvehanelerde elden ele dolaşır ya da gazete satan kitap ve kırtasiyecilerin önünde olur; biz de kahvehanelere giremediğimiz için bu gazeteleri, onlara dokunmadan bir o yandan bir bu yandan okumaya çalışırdık.

Üçüncü bir yol da Gazi Caddesinin ve Canım Elâzığ’ın tam göbeğindeki Gölcük Sineması ve Turan Matbaasının camından “Turan Gazetesi”ni okumaktı. İnsanlardan okuma bilenler neredeyse birbirini iterek gazeteyi okumaya çalışır; bazıları sabırla bekler biraz tenha olunca okur; bizim gibi yaşça küçük olanlar da büyüklerin çekilmesinden sonra parmak uçlarına kalkarak gazeteyi yüksek sesle okumaya çalışırdı. Çünkü okuyabildiğini etrafa göstermesi gerekirdi. Belki o dönem, yani 1966 ve sonrası Elâzığ’da başka gazeteler de vardı ama en merkezi yerde ve de en köklü ve eski olmasının yanında Turan ailesinden gelen ama aynı zamanda yukarıda ifade ettiğimiz Turan ülküsünü hatırlatan “Turan” adı hepimizin hafızasına nakşolmuştu.

Turan gazetesi Elazığ için bir Tercüman-ı Ahval gibidir. Turan gazetesi Elazığ’ın kültür hayatına damga vuran; yalnızca gazetesiyle değil, büyük bir daktilo görünümündeki Mürettibin tertip makinasında yazı yazarken şıkır şıkır düşen kurşun harflerin şıkıltısını kulaklarımıza, Tipo’nun şahı Heidelberg baskı makinesinin heybetini dimağımıza ve o güzelim matbaa kokusunu burnumuza ve hafızamıza yerleştiren Turan Matbaasından doğan bir hazinedir.     Elazığ’a böyle köklü bir gazete kazandıran Turan ailesi, aynı zamanda sineması ve matbaasıyla Elazığ kültür hayatına damga vurmuştur. Rahmetli Böyük Abe’nin de program yaptığı Elazığ’daki ilk özel radyo istasyonunu; ilk Televizyon kanalını kuran yine Turan Ailesi’dir.

Başta Gazetenin kurucusu Ali İhsan TURAN olmak üzere, ahirete intikal edenlere rahmet, kalanlara sağlık ve afiyet dilerim.

Gazetemiz Turan bugün 95. yaşını kutluyor. Asır olmaya beş kaldı ama ben şimdiden “Asırlık gazetemiz Turan” diyorum.

Gazeteyi azim ve kararlılıkla yaşatan Turan ailesine sağlıklı ömür diliyorum. Var olsun Turan Gazetesi, Var olsun Turan Ülküsü…

Esen kalınız…