Keban Maden Emini Yusuf Ziya Paşa, görevini sürdürürken 1792 tarihinde vezir olmuş, bir süre görev yaptıktan sonra azledilmiş ise de 1 Ocak 1809’da ikinci kez sadrazamlığa getirilmiştir.

Osmanlı Devleti’nin en uzun süre görevde kalan sadrazamlarındandır.

Bilginliği, devlet adamlığı, kurnazlığı, zekiliği ve güçlü şairliği ile bilinen Yusuf Ziya Paşa, Keban için de güzel şiirler yazmış ve bir de cami yaptırmıştır.

Cami günümüzde yenileme gerekçesiyle beş yıldır kapalı olsa da sapasağlam ayakta olup Kebanlılara değerli bir mirastır.

Ömrünün önemli bir bölümünü Keban’da geçirmiş, genç yaşta ölen çocuklarını Keban’a defnetmiş bu tanınmış devlet adamının cirit oynarken yaralandığından bir gözü iyi görmediği ve tüm yaşamı boyunca tek eşi olan Kandilli Hamamı ustalarından Ayşe Hanım’ın sözünden hiç dışarı çıkmadığı ve ondan çok çekindiği söylenir.

Mehmed Süreyya Bey'in Sicil-i Osmani’sinde "Yusuf Ziyâeddin Paşa" başlığıyla yaşamı anlatılırken geçen “zevcesi Kandilli hamamı ustalarından Ayşe Hanım'a mahkum idi” sözünden eşine büyük bir bağlılık duyduğu anlaşılmaktadır.

1798'de Osmanlı İmparatorluğu Fransa'ya savaş ilan edince sadrazam olarak, ordunun başında Mısır'ı işgal eden Napolyon Bonapart’la savaşarak onun geri çekilmesiyle Suriye’ye üzerinden Mısır’a girip Fransızlarla barış anlaşması yapmış ve Yusuf Ziya Paşa da yaşam boyu övüneceği “Mısır Fatihi” sanını almıştır.

Üç yıl süren Mısır Seferi dönüşünde özlemini çektiği eşi Ayşe Hanım'ın İstanbul’dan önceki konak yerlerinden birinde yolunu bekleyip, onu karşılaması için III. Selim’den izin istemişse de padişah, -onun karısıyla buluştuktan sonra İstanbul’a dönmeme olasılığından- Yusuf Ziya Paşa’nın istediği izni vermemiştir.

Çok içerleyen Yusuf Ziya Paşa bir sırdaşına yazdığı mektupta padişahın davranışını bir fıkrayla anlatarak, sert sözlerle yermiştir.

Fıkrada, çok soğuk bir havada, hamamda yıkanan bir hatuna kocasının donmuş olduğu haber verilir. Kadın sıcacık hamamda olduğu için olayı idrak edemeyip “Allah Allah bu sıcakta adam mı donar?” diye yanıtlar.

Mektupta, III. Selim'i sıcacık hamamda yıkanan kadın olarak değerlendirir ve “yalı ve konakta çeşit çeşit zevk ve safa ile nimetlenen bir zat böyle söyler ama insaflı değildir.” der.

Benim izzetlümeveddet-mendim birader-i eazzım efendi hazretleri

Bir fıkra hatırıma geldi.

Bir hatun hamamda iken zevci şiddet-i berddenmüncemid olmuş ve hatuna haber vermişler ki zevcin donmuş deyü.

Hatun sıcak mahalde bulunduğundan Allah Allah bu sıcak[ta] adam donar mı demiş.

Bu dahi bu mesel gibi bir şey bizim gibi üç sene Mısır Seferi’ni vermiş olup feleğin kerem u serdini görmüş olsanız belki Şam’a kadar gelmelerini tecviz eder idiniz.

Lakin yalı ve konakda enva’-ı zevk u safa ile mütena’im olan zat elbet böyle söyler.

Hele insafane değildir.

Eğer paşa haremini beş on konak karşu aşmış renciş-i hatırı hasebiyle harem vardıkda Deraliyye’ye gelmekden imtina eder hulyası hatıra hutur ile tecviz olunmadı ise bi-Rabbi’l-Ka’beashab-ı ağrazın ifk-i iftirasıyla hakkımda maazallahuteala ahar muamele olunacağını bilsem ben anı irtikab etmem.

Mukaddere imanım tamdır ve velinimetimin gerden-beste bir çaker-i sadakat perveri olduğum Huda’ya malumdur.

Çünkü münasip görülmemiş hareket olunmalarına rızamız yokdur tevkif olunsun.

Mukadderde mülakat var ise olunur yoğ ise elden ne gelür. / Fî 19 Z. Sene 214 (14 Mayıs 1800)”

Resim1.jpg