SEKSENLER DESTANI!

İlk önce sorun çıkarili, sonra o sorun büyütili…

Ardından sorun çözili ve çözen ben sorunu çözdüm diye prim yapi…

Seksenler Sokağının bir tek reklam filmi çekilmek için buraya kurulduğunu, reklamdan sonra çekilip gidileceğini baştan söyleselerdi sorun olmazdı ama söylenmedi. Ayriyeten sanki sokak Elazığ’ın yerli sokağı olacakmış ve dizide yayınlandığı sürece burada çekilecekmiş gibi bize yutturuldu!

Halbuki, ilk yapıldığı günlerde ben dahil araştırıp sormuştum ve dizi için değil tek reklamlık için yapıldığını öğrenmiştim.

Bunun böyle olacağını elbette ki yetkililerde biliyordu. Fakat, yetkililer oralı olmayıp, olay üzerinden kendi reklamlarını yaptılar ve sorunun çıkmasına göz yumdular.

Ardından büyüyen sorunu çözme kahramanlıkları başladı...

Kaderine terk edilen sokak bugünlerde siyasiler tarafından kurtarılmaya çalişili!

Hangi siyasetçi kurtarırsa kahraman olacak ve ben kurtardım diye hava atacak!

Merakla beklim acaba ora nasıl bir hal alacak ve kime yarayacak? O alan, tiyatrocuların işine yarar ve bir tek onlar sokağı cazip hale getirebilirler.

Zaten şehrimizin usta tiyatrocusu Abdullah ŞEKEROĞLU da alana talip olup bize verin dedi. Tek reklamla başlayan ‘’Seksenler Sokağı’’ hikayesi, son günlerde ‘’Seksenler Destanı’’ oldu!

Sorun yaratıldı büyütüldü ve çözülmeye çalışili…

***

CANLI YAYIN

Hadi gelin size bugün bir yerel TV’nin canlı yayın öncesini, canlı yayınını ve yayın sonrasını kısaca anlatayım…

Ben bilmidim, ben görmedim demiyesiz!

Arkadaşlarım, ‘’Biz canlı yayına çıkacağız sende gelir misin?’’ diye sorunca biraz naz yapıp, istemiyormuşum gibi davrandım. Sonrasında ise peşlerine takılıp doğru televizyon binasına gittim. Aslında bende çok hevesliydim ama belli etmemeye çalıştım.

Binanın arkasından dolanıp, ön kapısından içeri dalıp asansörle iki kat aşağı indik. Programın sunucusu stüdyonun kapısında bizi karşıladı ve arkadaşları kameranın karşısına oturttu. Bende kameranın arkasında durup birkaç poz fotoğraf çektim. Sonrada bana verilen koltuğa oturup canlı canlı programı izlemeye başladım. Fakat kameranın arkası biraz sıkıcı geldi. Kalktım ve en çok merak ettiğim yere, yani yayın odasına geçtim. Orada ki arkadaşla muhabbet edip, çayımı yudumlarken rahat durmayıp video ve fotoğraflar çekip arşivime ekledim. O kadar çok alet vardı ki…

Bunların hepsini bir arkadaş tek başına kullanidi. O arkadaşla samimiyeti ilerletip, mesleği hakkında epeyi soru sorup cevap alarak merakımı giderdim.

Rahat tepi ya beni, boş durmayıp üç beş adım ötemdeki programa mesaj atıp sorular sordum.

Bağırsam sesimi duyacaklar ama mesaj atim iyi mi?

Bakın size bir sır daha verem, program başlamadan konuklara, ‘’Size neler sorayım?’’ Diye muhabbetler oldu.

Bir ara reklam arasına geçilince stüdyo da konuşulanların canlı yayın kazasına uğrayıp duyulmasından da çok korktum ve arkadaşlarıma uyarıda bulundum.

Zor bir ihtimal ama olur mu olur?

Program devam ederken stüdyodan çıkıp, doğru TV’nin logosunun olduğu yere giderek, birkaç tane logo fotoğrafı da çekip arkadaşlarımın çıkmasını bekledim ve yanıma geldiler, bende dedim ki, ‘’hele Gardaş şu logonun önünde benimde bir fotoğrafımı çekin.’’ Çünkü adet öyle ya!

TV’ye gidip de logonun önünde fotoğraf çekmeyen kalmadı…

 Yalnız benim ki biraz farklı oldu çünkü yanımda kimse yoktu ve tek başıma poz verdim…

***

YAVAŞ TREN

Elli yaşımdan sonra uçağa bindim….

Hesapladım, eğer sağ kalırsam ve nasip olursa yetmiş yaşından sonrada hızlı trene bineceğim!
O da söz verilen tarihte gerçekleşirse…

Şimdi diyeceksiz niye o kadar beklisin!

Gözünün önü kuruken, git hızlı treni olan bir şehre hayalini gerçekleştir.

Tamam, doğru diyisiz ama benim hayalim memleketimden hızlı trene binip Başkente gitmek…

Nasıl memleketimden uçağa binip Başkente gitmişsem, hızlı tren ile onu yapmak istim!

Hayallerimin gecikmesinin tek sebebi ise ilimizin siyasileri!

En azından yirmi senedir bu işe kafa yorsalardı şimdiye kadar hızlı trene binmiştim bile…

Neyse bu hızlı tren olayını bir yana koyak. Şöyle bir niyetim var, diyim şu yavaş trenlerden birine binem! Elazığ’a en yakın yerlere trenle tur atam, ne dersiz?

Araştırdım ve planını yaptım, bir Pazar günü, sabah altı buçukta yavaş trene binip Beyhan’a gideyim, öğlene kadar oralarda takılıp, saat 13.00’da tekrar geri döneyim… 

Sponsor olarak Beyhanlı bir ağabeyimizden destek buldum.

Yalnız yavaş trende yiyecek içecek yokmuş! Onları da kendimiz dışardan alacağız.

Olmazsa olmazımız çayımızı da termosla halledeceğiz...                                                    

***

HAFTANIN FIKRASI:

Temel bir gün bol miktarda haşere ilacı içer ve koma halinde hastaneye kaldırılır.

Temel, komadan çıkınca doktor; ‘’Zorun neydi o ilacı içtin?’’ diye sorar.  

Temel heyecanla inleyerek şöyle der; ‘’Ben şöförüm yolda bir tabela gördüm, içinizdeki trafik canavarını oldurun yazayıdi, bende oyle ettum…’’ 

HAFTANIN FOTOĞRAFI: