BASIN VE MÛSİKİ MÜZEMİZ

Ardı ardına depremler yaşanınca bir yere kımıldayamaz hale geldik. Özellikle evli çiftler geceleri sokağa çıkamaz haldeler çünkü çocuklar ve anneler, deprem korkusundan babaları dışarı bırakmiler. Gündüz pek sıkıntı olmi sıkıntının büyüğü geceler. Malum sebepten dolayı (bekarlık) bende böyle bir sıkıntı yok. Gece gündüz fark etmi. Her an her yere gidebilim. Onun içindir ki canı sıkılan saate bakmaya bile gerek duymadan istediği dakikada beni arayıp bulabili ve istediği yere götürebili. Geceler çuvala girince gündüzleri arkadaşlarla bir araya gelme de artış yaşamaya başladım. İşte yine bir gündüz vakti arandım ve doğru en yakın noktaya Harput’a çıktık. Bu sefer gideceğimiz yer bir gün önceden belirlenmişti. Belediyenin yaptığı Basın ve Mûsikî müzelerimiz. Bu müzeleri görüp eksik ve yanlışları eleştirme niyetim kesinlikle yoktu. Amacım yıllardır Kebap, Cuma namazı ve cenazeler için gittiğimiz Harput’a bunlardan farklı bir amaç için de gidilebileceği günlerin artık yavaş yavaş görünmeye başlandığına şahitlik etmekti. Bir niyetim daha vardı yanımdaki yılların gazetecileri arkadaşlarımı Basın Müzesine koymaktı çünkü artık onlarda antika olmuşlardı. Neyse, Sağır Müftü Konağı’nda ki Basın Müzesinden gezimize başladık. Basın Müzesi baya büyüktü, bir ara içerde kayıp bile oldum ve birçok fotoğraf çektim…

Mekânı dolaşmaya başlayınca en başta köşe yazısı yazdığım TURAN Gazetesi ve Dındik Dergisiyle ilgili yerleri arayıp buldum. Ardından müzenin tamamını dolaşıp kafe kısmına geçerek fiyatlara bakıp kesemize uygun içeceklerimizi alıp bir masaya oturduk. Çay 7 TL’idi. Hemen arkadaşlarla müzenin dedikodusunu yapmaya başladık. Diğer üç arkadaşım yılların kurt gazetecileri olduğu için onları dinleyip epeyi bilgi edindim. Büyük bir eksikliğin giderildiğini ve bu işin fikir babası olan Gazeteci Mehmet TOPAL Ağabeyimizden bahsettiler. Basın Müzesi ziyaretimizi tamamlayıp doğru Mûsikî Müzesi’ne çevrilen meşhur ucube binaya gittik. Ucube diyim çünkü o binanın Tarihi Harput Kalesi’nin yanına nasıl dikildiğini halen daha kimse çözebilmiş değil!  

Mûsikî müzemize giderken, Kürsübaşı Okuma ve Kültür Evi’nin önünden geçtiğimiz için dönüp binaya baktım ve kapıdaki tabelanın olmadığını fark ettim. Bir an aklıma kötü şeyler geldi. Acaba bina başkasına mı geçti diye düşünüp, kapıda duran görevliye korka korka; ‘’Gardaş binanın tabelası niye yok’’ dedim. İçimi rahatlatan açıklamayı yapıp, ‘’Tabelaya bir kamyonun çarptığını onun için düştüğünü ve yakında tekrar asılacağını’’ söyledi. Rahatlayarak doğru Mûsikî Müzemize girdik. Kocaman bir salon kenarlarda balmumundan yapılmış heykeller, ortada camekanların içinde müzik aletleri, duvarlarda ve köşelerde mahalli türkülerimizi tasvir eden fotoğraflar ve türkülerin hikayelerini anlatan yazılar vardı. Yavaş yavaş dolaşıp fotoğraf çekerken ufaktan o meşhur Türkülerimizi mırıldanmaya başladım. ‘’Yüksek minarede kandiller yanar’’, ‘’Hüseynik’ten çıktım şeher yoluna’’ gibi birçok türkümüzü bildiğim kadarıyla içimden söyledim. Az kaldı balmumundan yapılmış halk oyunumuz oynayan ekibin tasvir edildiği heykellerin başına geçip ekip başı bile olam, fakat iç sesim ne yapisin kendine gel dedi ve kendime gelip arkadaşlarla Mûsikî Müzesi turuna tamamlayıp müzeden ayrıldık.  Yerlerde kar olduğu için kızağa binen çocukların yanına gidip onları izledik, hatta 60 yaşını devirmiş gazeteci arkadaşım çocukların kızağını alıp kayarak 50 yaş birden gençleşti. Demek ki gençleşmenin sırrı kaymaktaymış. Kayınca gençleşimişsin! Ben demedim kayan arkadaşım söyledi. Müzeleri gezmek ve temiz hava almak iştahımızı açmış olacak ki grubumuzdaki yöresel ürünler uzmanı arkadaş, ‘’Durun size fırından 0.5 tırnak yaptıram’’ dedi. 0.5 tırnak ekmeği ilk defa duyan ben fırına giden arkadaşıma takılarak gittim ve 0.5 tırnak ekmeğin çok ince tırnak ekmeğe dendiğini görüp öğrenmiş oldum. Hepimiz birer tırnakla yola düşüp geze geze arabamızın yanına doğru yürüdük. Yürürken ise Harput’un bütün başı boş köpekleri de peşimize takıldılar. Peşimizi bıraksınlar diye önlerine ekmek attık ama yemediler. Sebebini biri anlattı ve ‘’Gardaş onlar ekmek yemezler Harput da kebaba alışmışlar.’’ Dedi.  Yalnız bazı saldırgan köpekler turistik yöremiz için tehlike arz edebilirler. Yetkililerimizin bu işe bir çözüm bulması gerekli.

HAFTANIN FOTOĞRAFI: