Harput’ta 2016 yılında daha önce Anadolu’da örneği görülmemiş bir kabartma bulunmuştu. Kalenin birkaç yüz metre doğusunda yer alan alanda yürütülen kazılar ve çevre araştırmalarında, ovaya yukarıdan bakan kayalık bir tepenin yamaçları üzerinde kurulmuş bir yerleşim yerinin varlığı belirlenmiş burada yapılan kazılarda bulunan kumtaşı bir kayaç üzerine işlenmiş kabartma bir ırmak (Fırat) kıyısındaki üç sıra surlu kalenin fethiyle ilgilidir.

Kabartmada olayların bölümlere ayrılarak anlatımcı biçimde sunulduğu sahnelerde alttan üste, savaş ve ganimetler ile tutsakların bir kralın huzuruna çıkarılışı görülmektedir. Kabartmadaki tüm figürler krala doğru yönlendirilmiştir.

Sağda içinde balık, kaplumbağa ve sandal bulunan bir ırmak boydan boya sınırlandırılmış, alt solda zemindeyse yatay yerleştirilmiş bir erkek figürü ve ona eşlik eden, arkalıksız sandalyelerine karşılıklı oturmuş iki erkek figürü daha bulun­maktadır.

Benzer erkek figürleri sol alttaki ikinci kuşakta sırt sırta vermiş biçimde oturmaktadırlar. Kısa kollu, etek uçları püsküllü uzun entari giymiş, omuzlarına şal almış erkek figürlerinin yanında kabartmanın üst kuşaklarındaysa, zaferle sonuçlanan savaşın ardından, elleri kelepçeli, bir halatla boyunlarından ve bellerinden bağlanarak sıraya dizilmiş tutsaklar ve dış surda gedik açmaya çalışan lağımcılar bulunur.

Mazgallardan sarkan ve kesik başları bedenden aşağı düşen düşman askerleri, kuşatmanın sona ermekte olduğu izlenimini yaratırken, çaresizlik içinde saçlarını yolan kadınların çektiği üzüntü acı durumu vurgulayan sahnelerdir. Yerdeki çıplak cesetlere saldıran bir yırtıcı kuş da etkiyi artırmaktadır.

Burada betimlenen masif tekerlekli ahşap kuşatma kulesinin tek benzeri Mısır’da 11. Sülaleye ait Teb’de bulunan bir mezarın duvarlarına işlenen savaş sahnesinde görülebilir. Ortaya çıkan lağımcı birliği ve kuşatma kulesi gibi yeni savaş tekniklerinin varlığı Harput kabartmasının insanlığa sunduğu yenilikler arasında sayılmalıdır.

Harput kabartmasının sağ panosundaki sahnenin merkezinde, kent kapısı üzerindeki iki çıplak erkeğin başlarına basarak yükselen, sarkık kanatlı ve kartal pençeli bir tanrıça vardır. Mısır benzeri tüylü bir başlık giyen tanrıça, sol eliyle ensesinden sağ eliyle de bacağından yaka­ladığı genç bir erkeği kaldırmış biçimde betimlenmiştir.

Harput kabartmasının en önemli öğesi olan bu kanatlı tanrıça figürünün en yakın benzerlerine Larsa kralı Warad-Sin’e (MÖ 1862) ve Hammurabi dönemine (MÖ 1779) tarihlenen tabletlerdeki silindir mühür baskılarında; sonra da, daha geç olmakla birlikte, Kassit kralı Meli-Shipak’a ait bir taş belgede rastlanmıştır.

Res. 6: Kabartmadan ayrıntı.

Kabartma üzerin­de resmedilmiş tüm savaşçı figürleri aynı saç stilindedir. Harput kabartması stilistik ve ikonografik açılardan ilk anda MÖ 2300-2150 tarihlerinde Mezopotamya’da güçlü bir krallık kurmuş olan Akad etkilerini taşır. Ancak Akad sanatından farklı özellikleri de dikkat çekicidir…

Özetle, Harput kabartması birçok yönden Sümer hanedanları döneminde başlayıp Akad döneminde geliştirilen tasarım ve işçilik anlayışının ileri adımlarını temsil eder. Bu kabartmada betimlenen sahnelerin benzerleri Batı Asya sanatında ancak bin yıl sonra Yeni Asur Dönemi saraylarında karşımıza çıkacak­tır.

Elâzığ Arkeoloji ve Etnografya müzesinde sergilenmekte olan üzerinde hiç yazı olmayan yapıtın dört bin yıllık olma ve devamının bulunma olasılığı bu tarihsel mirasa karşı daha duyarlı olmamızı gerektiriyor.

Bu bakımdan depremden bu yana kapalı olan müzemizin bir an önce açılması; gerekirse çok daha büyük bir müze için gerekli adımların atılması kentimizin kültür dünyasında hak ettiği yeri alabilmesi açısından çok önemlidir. (Kaynak: Bülent Demir-Eşref Abay-Veli Sevin, Harput Kabartması: Anadolu Uygarlıklarına Yeni Bir Katkı)