Parlamenter sisteme geçmenin yolu Cumhurbaşkanlığı seçimlerini almaktan geçiyor. Kamuoyu araştırmaları, Millet İttifakı’nın, Cumhur İttifakı’nın çok önünde olduğunu gösteriyor.
Bu, iki ittifak arasında milletin hangi ittifakı tercih ettiğinin ölçüsü. Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı henüz belli olmadığı için, seçmen bir tarafın adayına, öteki tarafın İttifakı’na bakarak tercihlerini söylüyor. Onun için Millet ittifakının adayı belli oluncaya kadar doğru öngörüde bulunmak çok güç. Yazılıp çizilenlerin çoğu tahmin ve spekülasyondan ibaret.
Gerçek eğilim ancak iki tarafın adayları ortaya çıktıktan sonra belli olacak.
Millet İttifakı’nın adayı belli; Recep Tayyip ERDOĞAN, daha adayım demeden BAHÇELİ aday ilan etti…
Anayasa'ya göre ERDOĞAN Cumhurbaşkanı adayı olabilir mi?
Anayasa en fazla iki defa dediğine göre, olamaz. Ama anayasayı dikkate alan kim? Sadece yasalar çiğnenmiyor, ahlaki değerler de çiğneniyor. Daha geçen hafta AKP İl başkanları toplantısı Cumhuraşkanlığı sarayında yapılmadı mı? Yıllarca parti devletinden şikâyet eden bir parti, şikâyet ettiklerinden daha partici bir devlet tablosu ortaya koyuyor. Millete mihver olması gereken bir makam sadece AKP'yi kanatları altına alıyorsa o makam milletin birliğini temsil etme özelliğini kaybeder. Acı ama bugün vatandaşın en az yüzde 60'ı Cumhuraşkanlığı makamını kendini temsil noktasında görmüyor. Bu görmezliğin sebebi farklı siyasi kulvarlarda olmak değil, Cumhurbaşkanının tıpkı partililerini sarayında topladığı gibi, makamını sadece partisini kucaklayıp, ötekileri dışarıda bırakacak şekilde kullanmasıdır. Tek başına bu görüntü ve gerekçe bile bu ucube sistemden kurtulmak için yeter sebeptir.
Millet ittifakı yerel seçimlerde büyük başarı elde etti. Bazı küçük tercih hataları olmasaydı birkaç belediye daha almak işten bile değildi. O tarihte dört partiden oluşan ittifak bugün altı partiden oluşuyor. Sayı arttıkça farklı görüşler artacağından uzlaşmak biraz daha güçleşecektir. Ancak ülkenin içinde bulunduğu ağır şartlar, kötü yönetimin gittikçe artan maliyeti partileri fikir ayrılıklarını bir tarafa bırakarak ülkenin önceliklerinde bir araya gelmeye zorluyor. Zorluyor kelimesi belki biraz hafif kalır, adeta icbar ediyor.
Muhalefet bugüne kadar iyi sınav verdi, iktidarın kurduğu tuzaklara düşmedi, sınırlı medya imkânları ile halka ulaşmaya çalıştı. Bonkörce kullanılan devlet imkânlarına karşı kısıtlı imkânlarla mücadele etti. Bu tanka karşı sapanla mücadele etmek gibi bir şeydi ama bu mücadelenin sonuca ulaşması Cumhurbaşkanlığı Seçiminden başarı ile çıkmaya bağlı.
Altı parti arasındaki iş birliği, ideolojik bir iş birliği değil. Farklı görüş ve siyasetler farklılıklarını arkalarına alarak bir araya geldiler. Bu şu demek, Cumhuraşkanı adayı belirlenirken de ideolojik tercihler değil, sahadaki gerçekler ön plana çıkacaktır. Mesele sağ-sol, milliyetçilik veya İslamcılık meselesi değildir. Mesele, ülkenin her şeyden önce bu bataktan kurtarılmasıdır. Cumhurbaşkanlığı makamının bir parti organı olmaktan çıkarılmasıdır. Bunun için de seçmen eğilimlerinin iyi analiz edilmesi gerekir. Ülkede yıllardır sağ seçmenin alternatifi sağ, sol seçmenin alternatifi sol olmaktadır. Son yıllarda bu akış biçimi kısmen değişmeye başlamış olsa da hâlâ genel yöneliş bu istikamettedir. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, herkesin bir süreliğine ideolojik kimliklerini evinde bırakarak gideceği seçimler olacaktır. Sağın veya solun adayı ile değil, altı partinin ortak kararıyla -kazanacak- olanla seçime gidilecektir/gidilmelidir. Hırsların, isteklerin, ideolojik taleplerin en geri planda tutulması gereken bir dönemden geçiyoruz. Pişmekte olan aşa su katmak, aday isim veya isimleri telaffuz ederek, o isimler olmayınca milliyetçi duyarlılıkları kaşıyarak, karşı tarafa oy taşımak isteyenler olacaktır. Bütün bu engel ve tuzakları aşmak, bir ideolojide buluşmakla değil, siyasi kimliğine bakmadan kazanacak olanda buluşmakla mümkündür. Aksi takdirde yeni bir Ekmeleddin İHSANOĞLU vakasıyla karşı karşıya kalabilir, yılların emeğini heder edebiliriz.