Cumhurbaşkanı Erdoğan Şanlıurfa ziyaretinde gençlerle konuşurken, İbrahim Tatlıses'le birlikte Megri Megri (ağlama ağlama) türküsünü söyledi.

Daha önce Çözüm sürecinde de aynı türküyü Diyarbakır'da Şivan Perver/İbrahim Tatlıses ikilisi ile birlikte söylemişlerdi.

Ne var bunda diyenler olabilir. Meseleyi çarpıtarak Kürtçe türküye karşı olduğumuzu iddia edenler de olabilir. Öyle değil, isteyen istediği türküyü söyleyebilir. Ama bu aslında bir terörist için bestelenmiş bir ağıt.  Böyle olunca da türkünün diline değil, mesajına bakılır.  

Yazar Alper Aksoy ile Namık Açıkgöz türkünün sözlerini yazdılar. Aksoy’a göre Bingöl'de bir köyde saklanan Zeki Yıldız isimli PKK militanı teslim olmayınca etkisiz hale getirilir. Şivan Perver bu kişiye bu ağıtı yakar. ‘’Megri, megri daye megri’’ (Ağlama anam ağlama) ‘’Va gomandan, be imane’’ (O komutan imansızdır...)  Ağıt böyle devam edip gidiyor, özet olarak teröriste ağıt yakan, askere imansız diyen, örgüt militanlarının dilinden düşmeyen bir ağıttır bu.

Namık Açıkgöz ise sözlerinin “Dağların başı dumanlıdır kuzum, yara derindir dermansızdır benim babam, biz niye böyleyiz, ağlama ağlama…” şeklinde olduğunu yazdı. Hangisi doğru olursa olsun ağıtın bir terörist için yazıldığı belli.

Bir Cumhurbaşkanının bu gibi konularda daha dikkatli olması beklenir. Örgüte ait sembolik değeri olan türkü, şarkı, ağıt gibi şeyleri kullanmak sanıldığı gibi örgüte müzahir çevrelerde bu tarafa yönelik bir sempati yaratmaz. Tam tersine örgütün söylemlerine meşruluk kazandırır. Örgütle mesafeli kesimleri de bu sembollere yönlendirir.

CB Erdoğan her fırsatta Millet ittifakının altında HDP'yi arıyor. Muarızlarına gerçekle ilgisi olmayan suçlamalarda bulunuyor. Bu ağıtı, Sayın Akşener veya Kılıçdaroğlu söyleseydi iktidar tozu dumana katardı. Ama CB söyleyince kimsenin sesi soluğu çıkmadı.? Bunları niye yazdım? Hani iktidar herkese HDP damgası vuruyor ya, bu çifte standarda dikkat çekmek istedim. Ayrıca Cumhurbaşkanından daha makul bir politik dil ve bu konularda daha dikkatli olmasını istemek hakkımız değil mi?

GENÇLİK TEHDİT ALTINDA

Uyuşturucu kullanımı giderek yaygınlaşıyor. Sokaklar, mahalleler torbacılarla dolu. Uzmanlar uyuşturucu kullanma yaşının 14/15'e kadar düştüğünü söylüyorlar. Kimyasal içerikli maddeler gençliği pelteleştiriyor, enerjisini, gençliğini, değerlerini tüketiyor. Bağımlılık derecesine varmış bir uyuşturucu kullanımı sadece kullananı değil, ailesini çevresini de tehdit ediyor.

Araştırmalara göre gençler en çok arkadaş etkisiyle uyuşturucuya bulaşıyor.  Sorunlu ailelerde yaşamak, işsizlik, ergenlik bunalımı, meşguliyetsizlik, özenti, amaçsızlık da diğer nedenler arasında. Gençliği çöken bir toplumun geleceği olmaz. Bir milletin geleceğini gençliğine bakarak tahmin edebilirsiniz.

Yıllar önce Fırat Üniversitesi’nde yapılan bir doktora çalışmasında Sivrice'de Azot fabrikası açılmadan önce ve açıldıktan sonra asayiş olaylarındaki artma ve eksile durumu incelenmiş, fabrika açıldıktan, insanlar iş aş ekmek sahibi olduktan sonra olaylarda çok büyük oranda bir azalma olduğu tespit edilmişti. İşsiz, harçlıksız bir genç ailesine mahcup, topluma karşı da isyankardır. Çevresi de temiz değilse maddi sıkıntılarının yarattığı manevi bunalım onu önüne alp sürükleyebiliyor. Bu işlerde tedbir; öncelikle işsizliği bitirmek, aile içi sorunları büyütmemek, gençleri meşgul edecek spor, kütüphane, eğitim ve çeşitli sosyal aktiviteleri artırmaktır. Bir işi, amacı olmayan insan mutlaka kendini bir tarafa atar. Devlet ve toplum olarak bu savrulmaları önlemek hepimiz için milli bir vecibedir. En büyük görev de ailelere düşüyor, anne ve babaların çocuklarının ilişkilerine çok dikkat etmeleri gerekiyor. Aynı evde yaşayıp birbirinden habersiz o kadar çok aile var ki? Çocuklarının gün gün eridiğini göremiyorlar. Kısacası Gençlik bir uçurumun kenarında yürüyor. Onu oradan almak bu ülkenin geleceğini kurtarmaktır.