Millet ittifakının ‘Ortak Politikalar Metni’ açıklandı. Dokuz başlık, 2500 maddeden oluşan metin somut öneri ve vaatlerle dolu.

Siyasette kolay olan vaat etmek, zor olan yapmaktır.

Metni tarafsız gözle okuyan birinin, yapılan vaatlere itiraz edebileceğini sanmıyorum. Emeklilere refahtan pay verilmesine, yolsuzluk ve ihaleye fesat karıştırma suçlarından zaman aşımının kaldırılmasına, kamuda sürekli işlerde taşeronluğun kaldırılmasına, çiftçinin mazotunda ÖTV'nin kaldırılmasına, yüzde 50 tohum ve gübre desteği verilmesine, tüm öğretmen adaylarının atamalarının yapılmasına, esnafın borç faizlerinin silinmesine, kiralarda stopajın kaldırılmasına, yolsuzluktan elde edilip yurt dışına kaçırılan paraların geri getirilmesine, dolarla ihale yapılmasına, personel alımlarında mülakatın kaldırılıp KPS puanına göre alım yapılmasına, yargının siyasetin vesayetinden kurtarılarak adalete hizmet eder hale getirilmesine kim itiraz edebilir.

Böyle Türkiye'nin çehresini değiştirecek yüzlerce madde var.

Millet ittifakı bu vaatlerini gerçekleştirebilir mi? Karşıtlarına kalırsa gerçekleştiremez. Ama tarafsız gözlemciler muhalefetin özellikle İYİ Parti ile CHP'nin dünya çapında ekonomistlerine bakarak bu hedeflerin realize edilebileceğini söylüyorlar.

Türkiye çok zorlu bir süreçten geçiyor, insanlarımız gün gün fakirleşiyor. Şu veya bu parti önemli değil, önemli olan sorunlarımızın çözülmesidir. Ülkeyi bu hale bu hükümet getirdi. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Düyûn-ı Umûmiyede bile Türkiye yüzde 5 faizle borçlanabiliyordu, bugün ise yüzde 9-11 faizle bile döviz bulunamıyor. Çünkü kimse bu yönetim tarzının Türkiye'yi selamete ulaştıracağına inanmıyor. Ekonomi bir deneme tahtası değildir, başlı başlına bir bilim ve disiplindir. Yeni bir şey deniyoruz denilerek Türkiye uçurumun kenarına getirildi. Bu kadro ile bu kuyudan çıkmak mümkün değil. Millet İttifakı ve bu restorasyon metni bir umuttur. Bu umudun hebâ edilmemesi lazım.

SAHİPSİZ ŞEHİR

Geçmişte bu ‘Sahipsiz Şehir’ sözünün nasıl çirkin bir tepki ile karşılandığı hatırlardadır. Siyasetçi, kendini seçen halkın hizmetkârıdır. Bu şuurla hareket etmesi, mesaisini buna göre ayarlaması gerekir. Vatandaşa kızılmaz, onun tepkileri siyasete taşınır, istekleri icra mevkiinde olanlara aktarılır.

Bölgeciliği, hemşericiliği doğru bulmam. Bu vatan toprağındaki herkesi aynı hassasiyetle kalbimize basmak durumundayız. Ancak haksızlığa, ayrımcılığa karşı da cesaretle tavrımızı koymalıyız. Hakkını, hukukunu aramasını bilmeyenler ezilmeye mahkumdur.

Elazığ çok ağır bir deprem geçirdi. Binlerce ev kullanılamaz hale geldi. Bir kısmı -Kentsel Dönüşüm- olmak üzere 30 bin ev yapıldı. Yapılanlara teşekkür ederiz, eksiklerine, yanlışlarına rağmen insanımız başını koyacak bir çatı bulduğu için. Yapılamayanları da söyleriz, aşağılamak için değil, yapılsınlar diye.  Şunu sormayalım mı mesela; Allah aşkına Malatya'da yapılan köy evleri ile sel mağduru Artvin Yusufeli'nde yapılan evlere bir bakın hepsi de 2 katlı. Köylü alt kata zahiresini varsa hayvanını koyuyor, depo gibi kullanıyor, üst katı ikametgâh olarak kullanıyor. Bir de bizde yapılanlara bakın, hepsi tek katlı. Peki vatandaş iki keçi, iki koyun beslerse nereye koyacak, zahiresini, kışlığını nerede saklayacak? Niçin oralarda öyle de burada böyle?

Sadece bu değil, Elazığ'ın, çeşitli Kamu kurumlarına müdür atanıyor, Elâzığ’ın yetişmiş bürokratlarının esamesi yok. Bu şehir Cumhuriyet’e de Osmanlı'ya da önemli bürokratlar yetiştirmiş bir şehir. Elazığ çocuğunun bu kadar rencide edilmesi, ihmal edilmesi, yok sayılması doğru değil. Bu soruyu herkes kendine sormalı, niçin Elazığ çocuğu yok sayılıyor? Cevabı basit, siyasetçinizin özgül ağırlığı yoksa şehrinizin bürokratını bile başkaları seçer. Köy evleriniz başkalarına yapılanlardan daha kalitesiz olur. Vekiller görevlerinin icaplarını yerine getirseydi böyle olur muydu? Olmazdı. Ehil olanı seçmez, benim partim, benim köylüm, benim adamım derseniz işte sonunda böyle benim şehrim başkalarının oyun alanı olur. Yetişmiş çocuklarınız sahipsiz kalır.