İçinden geçmekte olduğumuz zor günlerin sıkıntılarına rağmen, bir bayramı daha, milletçe büyük acılar yaşamadan geride bıraktık. Kuşaktan kuşağa söylenegelen ve eski bayramları özlemle arayışı ifade eden “Nerede o eski bayramlar? ” sözünün anlamını daha derinden hissettiğimiz bir bayram oldu yine…

   Genç neslin yabancısı olduğu bir tabirle, bayramlar “Sıla-i Rahim”e vesile olmalıdır. Bugün bayramlarda asıl aranan şey “Sıla-i Rahim” duygusudur. “Sıla-i Rahim” sözünün Türkçe’mizdeki anlamı; dost, akraba, memleket ziyaretidir, kavuşmadır, kucaklaşmadır, özlem gidermedir. İnsanların kökleri ile bağlantılarını, doğdukları topraklara aidiyetlerini güçlendirmesi gibi bir anlamı ifade eder.

   Tabii ki, her yaşın bayramdan beklentileri farklıdır. Çocuklar; bayramlarda büyüklerinin ellerini öperken, alacakları bir harçlık veya yeni alınacak bir elbise, ayakkabı ile mutlu olurken, gençleri daha çok gezmek ve eğlenmek sevindirebilir. Büyükler ise; aranmak, sorulmak, dertleşmek isteyebilir.

   İnsanların ilk bakışta, bayramlardan farklı tatlar, lezzetler beklemeleri normaldir. Ancak bayramların, toplumdaki birlik-beraberliği güçlendirmek, dayanışmayı, paylaşımı sağlamak, sevgiyi ve hoşgörüyü yaygınlaştırmak gibi çok önemli bir işlevi gördükleri de bir gerçektir.

   Bayramların eski neşesiyle, coşkusuyla, samimiyetiyle kutlanamamasının sebepleri farklıdır. Dede, nine, evlat, torun, amca, dayı, teyze, hala, kuzenlerden oluşan eski geniş aileden; eş ve çocuklardan oluşan çekirdek aileye geçiş, bayram dışında kalan zamanlarda da, toplumdaki bağları zayıflatmıştır.

   Köy, mahalle, sokak, semt kültüründeki sıcaklık; yerini apartman yaşantısının hakim olduğu, birbirinden habersiz, duyarsız, duygusuz bir hayat tarzı da bayramlarımızı olumsuz yönde etkilemiştir.

   Ekonomik sıkıntıların her geçen gün ağırlaşan ve toplumu bunaltan ağır yükü de, “Nerede o eski bayramlar? “ dedirten çok önemli bir engeldir.

   Her şeye rağmen, bayramların bayram coşkusuyla, bayram tadında, şekilcilikten uzak yaşanması için ailede, okullarımızda, basın-yayın kuruluşlarımızın yapacakları programlarda, STK’ların etkinliklerinde daha büyük bir önemle üzerinde durulmalıdır.

Yunus’un ifadesiyle;

“Ben gelmedim dava için
 Benim işim sevi için                              
Dostun evi gönüllerdir                  
Gönüller yapmaya geldim”
diyerek bayramlar gönüller yapmaya” vesile kılınmalıdır.

   Eski bayramları arayışımız, sadece dinî bayramlarla sınırlı değil, aynı zamanda millî bayramlarımızda da eski coşku ve katılım yok, âdeta yasak savmaya dönüşen şekilci kutlamalar hakim. Millî bayramlarımızın her birinin temelinde yatan büyük hatıralar, kahramanlıklar ve zaferler bilinçli bir tavırla silinmeye çalışılmaktadır.

   Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu M. Kemal Atatürk’ün büyük bir öngörüyle belirttiği gibi “Bilelim ki, millî benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar.”

   Millî bayramlarımız da, en az dinî bayramlarımız kadar, kimliğimizin inşasında ve benliğimizin korunmasında sonuna kadar korunmalı ve yaşatılmalıdır.

   Bayramları; sadece bir tatil, hoş vakit geçirme zamanı olarak görmek anlayışından uzak, çocuklar için daha eğlenceli, sevinç ve neşe ile idrak edecekleri, yetişkinler için de sıradan günlerden farklı, kaynaşma ve kucaklaşmaya, özlem gidermeye dönük, daha anlamlı hale getirmek bakımından, devletin bütün kurumları sorumluluklarının gereğini yapmalıdır.

Merhum Ozan Arif’in “Bayram Duası” şiirinden mısralarla dileklerimizi iletelim:

“Ya Rabbi tadına bütün milletin

  Varacağı bayramlara eriştir.

  Milletin yarasını devletin,

 Saracağı bayramlara eriştir.

 Devletin milletin verip el ele

Kimsenin kimseyi etmeden köle

Zenginin fakirin gönül gönüle

Gireceği bayramlara eriştir”