İlk defa siyasetçiler mikrofon tutuyor, vatandaş konuşuyor. Bu kapıyı İYİ Parti lideri sayın Meral Akşener açtı.

Akşener, üç yıldır il il, kasaba kasaba dolaşıyor. Vatandaşın sorunlarını yerinden izliyor. Mikrofonları onlara uzatarak dertlerini duyurmalarını sağlıyor.

Düne kadar bu ülkede aç -sefil kimse yok deniliyordu. Bu geziler gösterdi ki, iki yakasını bir araya getiremeyen, evinde tencere kaynamayan, eşinin, çocuğunun isteklerini yerine getiremeyen milyonlar var.

Bu yaklaşımla siyaset farklı bir şekle büründü. Eskiden siyasetçi konuşur, vatandaş yaşa, varol diye bağırır, her şey biterdi. Artık vatandaş konuşuyor, siyasetçi dinlemek zorunda kalıyor.

Akşener'in başlattığı bu gelenek onunla sınırlı kalmadı. Muhalefet partilerinin neredeyse tamamı haftanın birkaç gününü vatandaşı içinde geçiriyor. Kılıçdaroğlu, haftada en az iki şehir geziyor. Davutoğlu, daha birkaç gün önce Bingöl ve Diyarbakır'daydı. DEVA partisi lideri Babacan pazar ve esnaf ziyaretleri yaparak esnafın, manavın nabzını tutmaya çalışıyor. Karamollaoğlu, ilerlemiş yaşına rağmen oradan oraya koşuyor.

Hiç şüphesiz, olayları yerinde izlemekle, başkalarından duymak arasında büyük fark var. Sefalete bizzat şahit olmak siyasetçilerde, ülke yönetiminde söz sahibi olanlarda daha kalıcı izler bırakıyor. Görmediğinizi anlatamazsınız. Muhalefetin giderek büyümesi, vatandaşın ilgisi işte bu yüzden.

Geçen seçimde İYİ parti %9,9 civarında bir oy almıştı. Bugün en taraflı anketlerde bile yüzde 16-17'nin üzerinde çıkıyor. Daha dün dediğimiz bir tarihte partilerini kuran Davutoğlu ve Babacan'a ilgi her geçen gün büyüyor. CHP, geleneksel oy oranını aşan bir noktaya geldi. Ülkede derin bir ekonomik kriz, kötü bir yönetim olmasaydı iktidar partileri bu çapta bir çözülme ile karşı karşıya kalmazlardı.

Siyaset toplumsal sorunları çözmek için yapılır. Yapamayan gider, yapabilen gelir. Pahalılık varsa pahalılığı, fukaralık varsa fakirliği, yolsuzluk varsa yolsuzluğu çözmek için yapılır. Sorun çözemeyen bir siyasetin ülkeyi yönetmekte ısrara etmeye hakkı yoktur. Gerçek liderlik, sadece seçim kazanmak değil, zamanı geldiğinde efendi gibi gitmeyi de bilmektir.

Ülkenin ne hale geldiğini anlamak için geçen yılın fiyatları ile bu yılın fiyatlarını karşılaştırmak kâfi. Gübre fiyatları yüzde 60 oranında arttı, peynir ve zeytine gelen zam yüzde 40'ın üzerinde. Doğalgaza, benzine, mazota, elektriğe neredeyse her gün zam yapılıyor. Ekmek, simit 2 Tl, fasulye, nohut ateş pahası, kiralar almış başını gidiyor. 10 Milyon insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Kitabını, defterini, kıyafetini alamayan, servis parası ödeyemeyen yüz binler var. Bunlar propaganda değil. Vatandaş önüne mikrofon uzatılır uzatılmaz işte bunun için konuşuyor. Hayvancılık bitirildi. Niye, çünkü birçok yerde mera alanları yandaşlara peşkeş çekildi. Burada Elazığ'da da bu yapıldı, 3 yıl önce Holpenk'te bir gecede 175 dönüm arazinin mera vasfı değiştirilerek madencilik adı altında yandaşlara verildi. Sonra da hayvancılık niye bitti, et niye bu kadar pahalı diye dövünüp duruyoruz. Hayvan otlatacak mera bırakmazsanız, ortada hayvancılık diye bir şey kalmaz. Ondan sonra da et niye 90 tl oldu diye sağı solu suçlarsınız.

Artık ülkeyi yönetemiyorlar. Çünkü saray hayatı insanı sağırlaştırır, vatandaşın feryatlarını duyamaz hale getirir.  Türkiye bu yönetim tarzıyla hiçbir problemini çözemez. Yeni bir siyasete, yeni bir anlayışa ihtiyacımız var. Kibir siyaseti vicdanları köreltti. Onun için kimseyi görmüyorlar.

Kimse milletten büyük değildir. Partiler, siyasetçiler gelir, geçer, Türkiye kalır. Mütekebbirler şunu bilmelidir: Türkiye bir- den büyüktür.