«1. Diyorlar, korkutarak karaşın kıldığımız sarı 
'Dağlar gibi gençler âlemde perişan oldular' 
2. Giyinmiştir bir mitrak, baba, bir göl ve kıyamet 
3. Bir sultan daha yere oturur, biz oturtuyoruz 
Kadife istemezmiş, taht istemez saf bir ipek 
4. Anladık ki yüreklilik belirli bir sillenin rengi 
Külbastısız sayfaları karıştırırken serüven 
5. Nadaj'ın alınmayışını dört yüzyıl sonra İskele'de
duyduk; 'Sen insanoğlunu öperek mi ele verirsin?'i de 
6. Biz bir şairi şiir yazsın için ölümle korkuturuz dom!»
(Ece AYHAN)

Adnan Adıvar, “Osmanlı Türklerinde İlim” yapıtında, Ece Ayhan'ın yukarıdaki şiirine konu olan Nadajlı Sarı Abdurrahman Efendi'yi zendeka (inanmama) ve ilhâd (dinden çıkma) nedeniyle boynu vurulan "en önemli" insanlardan biri olarak tanıtır.

Tarihçi Hammer onun sonradan Müslümanlığı seçmiş "Nadasdy" adlı soylu Macar bir aileden olduğunu yazar.

On yedinci yüzyıl başında başı kesilen İstanbul Behram Kethüda Medresesi müderrisi Nadajlı Sarı Abdurrahman Efendi’nin yargılanırken geri adım atmak yerine, düşüncelerini ölümüne savunması onun önemli sayılmasında etkili olmuştur.

Bilindiği üzere genelde, zındıklık (inanmama) ve mülhidlikle (dinden çıkma) suçlananlar, kendilerine yöneltilen suçlamaları reddeder ve kendilerini hep inanç çerçevesinde savunurlar.

Nadajlı Sarı Abdurrahman ise düşüncelerini, -işin sonunun idama gideceğini bilmesine karşın- kanıtlama çabası sonunda, kendisine üstün gelemeyen devrin Anadolu Kazaskeri Esad Efendi ve Rumeli Kazaskeri Ahîzâde Efendi ile öteki din bilginlerinin düşmanca tavırları yüzünden katledilmiştir.

Onu yargılayanların "Böyle zındık u mülhid görmedik." sözüne bakılacak olursa Nadajlı, kendi ölümüne neden olan düşüncelerinde geri adım atmamış ve yargılama yapanları çok kızdırmış, şaşkına uğratmıştır.

Sarı Abdurrahman hakkındaki temel suçlamalar ise, ölümden sonra yeniden dirilişi, sırat köprüsünü, cennet ve cehennemi yadsımak, bazı ayetleri (Yasin Suresi 81. ayet, İbrahim Suresi 48. ayet, Zümer Suresi 67. ayet, Kâri’a Suresi 4. ve 5. ayetleri) kendine göre yorumlamak sayılabilir.

Nadajlı'nın, ayetleri akılsal süzgeçten geçirerek mantıksal yorumlamalarla açıklaması ve evrenin doğa yasalarına bağlı olduğunu söylemesi onu Sünni çizgiden uzaklaştırıp, geçmişteki Şeyh Bedreddin, Molla Kâbız gibi, özdekçi (maddeci) çizgiye doğru yaklaştırmaktadır.

Yargılayanların, Nadajlı’nın savlarını çürütememelerine karşın, onu idam ettirmeleri devletin en tepesinde yüzyıllardır hep yer edinmeyi başaran din bilginleri (ulema) sınıfının bizim gibi toplumlardaki etkinliğinin ve ne derecede yetkilerle donatılmış olduğunun da bir kanıtı.

Sonuç olarak, Ortadoğu toplumlarındaki akıl ile bilisizliğin (cehaletin) savaşımı (mücadelesi) tam bin yıldır sürüyor ve sürecek...

Görülüyor ki, bizler; İbni Haldun, İbni Sina, İbni Rüşd, İbni Cabir, İbni Heysem, Molla Lütfi, El Biruni, El Cezeri, Kadızadei Rumi, Uluğ Bey ve benzerleri gibi akla ve bilime inanmadıkça, bilimde öykünme (taklitçilik) ve geriden gelmekten (takipçilikten) başka bir eylem içerisinde olamayız.

17 Şubat 1600 günü diri diri yakılarak idam edilen Giordino Bruno'nun tam yakıldığı yerde dikilen heykeli gibi; 10 Cemâziyelevvel 1011 yani 26 Ekim 1602 Cumartesi günü, düşünceleri nedeniyle “zındık ve mülhid” denilerek öldürülen Nadajlı Sarı Abdurrahman Hoca'nın da boynunun vurulduğu Sultanahmet Alanında, bir gün heykeli dikilmedikçe, aklın ve bilimin yolu bizlere sürekli kapalı kalacaktır.


Cem BAYINDIR

https://odatv.com/siirlere-konu-olan-nadajli-kimdir-0401181…

Kaynakça :

Ahmet Bayındır/ Nadajlı Sarı Abdurrahman Makalesi 2009
Prof. Dr. Süleyman Ateş / Kur’an-ı Kerim Tefsiri
Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak/ Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler( 15-17. Yüzyıllar)
Prof. Dr. Adnan Adıvar / Osmanlı Türklerinde İlim 
Prof. Dr. Adnan Adıvar / Tarih Boyunca İlim ve Din