Son zamanlarda yaşanan olaylar, bilhassa geçmişte ülkenin zor günlerinde can, mal ve gelecek endişesi taşımadan tehlikelere göğüs germiş insanlar üzerinde yıkım etkisi yaratmış ve “Biz o bedelleri bunun için mi ödedik!” gibi iç yangınlarının tutuşmasına yol açmıştır.

   Bizim burada, “Bedel ödemek” kavramını; “Karşılığını, tutarını vermek” sözlük anlamı ile “Yaptığı bir yanlışın, kötü bir işin cezasını çekmek” mecaz anlamında kullanmadığımız giriş cümlemizden anlaşılmaktadır.

   “Bedel ödemek”ten kastettiğimiz, hak yolda yürürken, inandığı değerler uğruna yaşarken, adanmışlık adına maddî-manevî varlıklarını bırakmak zorunda kalmayı öngörebilmektir.

   Bu bedel; kazanımlarını, mevki-makamını, ikbalini, geleceğini kaybetmekle başlar, sürgünlerle, özgürlüğünden yoksun bırakılmak ile devam eder, sonunda uğruna can vermeyi gerektiren ulvî bir gayeyi de kapsar.

   Kişisel hayatta da, bulunduğunuz sosyal konumunuzu güçlendirmeyi, söz ve etki alanınızı genişletmeyi amaçlarken, zirvelere tırmanmak için çaba sarf ederken, karşılaşabileceğiniz kösteklemeler, engellemeler ve ödemek zorunda kalabileceğiniz bedeller olabilir.

   Bu alanda da, inandıklarınızdan ayrılmamak kaydıyla, ödeyeceğiniz bedeller kıymetlidir, size yaşadığınız toplumda itibar kazandırır.

   Konumuzun özüne dönersek; aslolan millî ideal ve gayeler uğruna, milletin varlığı ve geleceği için bedeller ödemeyi göze almaktır.

   Milletçe geleceğe ümitle bakmanın, güçlü bir şekilde varlığını sürdürmenin yolu, geçmişte canı pahasına fedakârlıkta bulunmuş insanlara hak ettikleri değeri vermekten geçer.

   Milletlerin yönetim gücünü elinde bulunduranlara düşen görev ise; kendileri için bedel ödeyen bu “Âbide şahsiyetler”e karşı vefakârlık göstermek, nankörlükte bulunmamaktır.

   Türk tarihinde, kendisi için bedel ödemiş insanlara karşı, genel olarak kadirbilirlik gösterilmiş, “Kahramanlık” payesi verilmiş olmakla beraber, zaman zaman da vefakârlık göstermede ihmalkârlıklar gözlenmiştir.

   Böyle durumlarda, insanlarda ümitsizlik, karamsarlık duygusu yaygınlaşmış, “Bedel ödeme”nin yerini “Gemisini kurtaran kaptan” bencilliği almış ve sonuçta yıkıntı ve çöküntü kaçınılmaz olmuştur.

   İşte Türkiye’de bugün yaşananlar, bedel ödemiş insanlara karşı, bırakınız kadirbilirliği, tam bir düşmanlık hali görünümündedir. Çünkü o insanların “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan” olmayı reddeden duruşları, birilerinin koltuklarının sallanmasına, menfaatlerinin zedelenmesine sebep olmaktadır.

   Bunun doğal sonucu olarak, çok basit, günübirlik çıkarlar uğruna millî hedefler ve emekler göz ardı edilebiliyor. Fedakârlıklar, mağduriyetler yok sayılabiliyor, dostluk ve kardeşlik hakları tereddütsüzce çiğnenebiliyor.

   İnsan ilişkilerinde bencilliğin, çıkarcılığın ve değer tanımazlığın hakim olduğu toplumlarda huzurun, refahın ve mutluluğun sağlanması çok zordur.

   Bugün İslam ülkelerinde görülen “İnancının bedelini ödemeye hazır” insana verilen değerin Türkiye’deki ile kıyaslanmayacak düzeyde düşük olması da, maalesef İslam dünyasının önemli bir çıkmazıdır.

   Millet için ödenmiş bedellerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında ve bugüne kadar yaşatılmasındaki payından hareketle, bugün de bedeller ödemeyi göze alan insanların varlığı ve çoğunlukta olması, devletimizin ebed-müddet yaşamasının da teminatı olacaktır.