Dile kolay, 15 maç galibiyete hasret kalan Elazığspor’un, Sancaktepe FK Maçı öncesindeki durumu elbette hiç iç açıcı değildi…
Haftalardır 17. Sıra’ya demir atmış olan Bordo-Beyazlılar, bu sezon deplasmanda oynadıkları 13 maçın 12’sini kaybederken, berabere kaldıkları ve yenilmedikleri tek takım Sancaktepe FK olmuştu.
Sancaktepe FK’dan deplasmanda puan alırken, öne geçtiğimiz bir maçta 2 kez yenik duruma düşmüş, sonradan beraberliği sağlamamıza rağmen, bitime 5 dakika kala tekrar bir gol yemiş, tam mağlup olacakken bereket versin 90+7. Dakika’da rakip kalecinin yaptığı ihlâl sonucu kazandığımız endirekt serbest vuruşu gole çevirerek, rakiple 3-3 berabere kalıp, sezonun tek deplasman puanını elde etmiştik!
Sancaktepe FK, Elazığ’a gelirken sahip olduğu 6 puanın 1’ini deplasmanda almış, onlar da Elazığspor gibi deplasmanda oynadıkları öteki 12 maçın tamamını kaybetmişlerdi?
***
Elazığspor’un rakibiyle benzerlik gösteren sportîf başarısızlığına rağmen, Sancaktepe FK matematiksel olarak şansı olsa da ligde kalma umutlarını yitirmiş olması dolayısıyla çok daha rahat bir ekipti…
Oysa Elazığspor, 15 maçtır kazanamıyor olmanın verdiği tedirginliğin yanı sıra, transferde kadroya katılan 15 isimle yeni ve farklı olduğu kadar, hem “hazır olmayan”, hem de “uyumsuz” bir takım hâline getirilmişti?
Ara transferin zorluğunu hesaba katmayan, konunun teknik boyutunun farkında bile olmayan, tribünden maç izlemekle futbolcu topluluğunu yönetmenin benzer işler olduğunu sananlar, transfer tahtasının açıldığı gün; Elazığspor’un yapacağı takviyelerle önüne çıkan rakipleri ezip geçeceği zannına kapılmış, hatta bu sezon kümede kalmayı garantilemişçesine seneye şampiyonluk hesapları yapmaya başlamışlardı!          
İşte bakış açısındaki yanlışlıklarla bu sağlıksız yaklaşım, Elazığspor’un sırtındaki yükü artırırken, beklentilerin büyüklüğü takım üzerinde oluşturulan baskıyla avantajlarımızı dahi dezavantaja dönüştürdü zamanla…
***
Başkan ile bir yöneticinin maç sonunda oyun alanında hak ararken, hak mahrumiyetiyle birlikte Elazığspor’a külfet olacak miktarda para cezalarına çarptırılmaları, tecrübeli Kaleci Hakan’ın tam lazım olduğu dönemde hakemle uğraşması sonucu 3 maç, genç İzzet’in maç bittikten sonra rakip futbolcuya saldırması neticesinde 5 maç, sözde fikstür avantajı gereği daha fazla sayıda iç saha maçı oynayacak olan Elazığspor’u destekleyecek olan taraftarların tahriklere kapılmaları, koltukları kırıp sahaya atmaları ve kafa göz yarmaları neticesinde en çok lâzım oldukları günlerde 3 Maç Seyircisiz oynama cezasına çarptırılmaları, kimin yararına, kimin zararına oldu acaba?
Tüm bu yanlışlar, hakemlerin kaybettirdiği puanlarla birlikte, Elazığspor’un sahadaki yükünü artırmaktan başka hiçbir fayda sağlamadı takımımıza, bilelim ve gerçeği görelim artık!..
***
Sancaktepe FK karşısına çıkarken, sıraladığım şu yaşananların sıkıntısını hissediyordu Elazığspor…
Rahat olan ve kaybedeceği hiçbir şey olmayan Sancaktepe FK ile rakibine takıldığı taktirde sezonu ve profesyonel statüsünü kaybetme tehlikesini yaşayacak olan Elazığspor’un mücadelesi bu nedenle zor olacaktı…
Varlık içinde yokluk çeken Elazığspor’un sahaya sürülen 11’i bir yana, maçı kurtarmaya aday bir oyuncusu da yoktu kenarda?
Yardımlaşma Elazığspor’un “en büyük eksiği” olarak göze çarpıyor…
Kelkit Belediyespor Maçı’nda olduğu gibi rakip ceza alanına kadar başarıyla taşınan atakları sonuçlandırmada güçlük yaşıyorsa Elazığspor, gol yollarında yeterince yardımlaşamamaktan kaynaklanıyor bu sorun!
Bereket versin Mesut, Elazığspor’u oyun alanında yönlendirmede başrolü üstlendi de, aslında ilk 20 dakikada yardımlaşabilsek 2 farklı skorla galip duruma geçeceğimiz ve koparacağımız bir maçı daha daha fazla zora sokmadan kurtarabildik!
Netice olarak; Elazığspor’da gidişât olumlu, Sancaktepe FK Maçı’nda elde edilen galibiyet çok önemli ve “rakip son sıradaydı” diye kesinlikle küçümsenmemeli!
Hadi biz zor şartlarda kazandık da, “Kâhta, Hendek ve Bergama nasıl kazandı?” bu sorunun cevabı ihmâl edilmemeli ve iyi düşünülmeli?