Hacı Hayri Bey gibi önemli şairlerin yetiştiği Harput’un bir öteki tanınmış şairi de Hoğulu Rahmi ya da Rahmi-i Harputî adıyla bilinen Şair Rahmi’dir. 1802’de Hoğu (Yurtbaşı) Köyü’nde doğan şair, medrese eğitimi almış, güçlü şiirler yazmış ve ölümünden hemen sonra basılmış bir de divana sahiptir.

Kaynaklar ölüm yılını 1884 olarak verse de 16 Mayıs 1886 tarihli Mamûretü’l Aziz gazetesinin 3. sayfasında Harputlu Rahmi’nin birkaç gün önce vefat ettiğine ilişkin bir haber vardır.

Derleyip, toplayıp, basılmaya hazır hale getirmiş olduğu ve Maarif Nezareti’nden basım izni aldığı, 108 sayfalık bu divanının basılma aşamasındayken şairin ölümüyle, basım-dizim işini dostları yapmış (o sırada 26 yaşında olan Hacı Hayri Bey’in ve Harput Alay Beyi vb.) ve divan aynı yıl 1886’da Mamurat’ül Aziz matbaasında bastırılmıştır.[3] Hacı Hayri Bey, divanın başındaki beyitte şöyle der:

“Nusha-i hikmet denilse hakkına şayestedir

Rahmi-i mûciz edanın al oku divanını”

Yazdığı şiirleri bu divandakilerden çok daha fazla olmasına karşın, bir araya getirilememiş, unutulmuş gitmiştir. Kaynaklarda Sadi Şirazi’nin “Bostan”ını şerh ettiği ancak basılamadığı yazsa da, Rahmi’nin bu şerhi, Tuhfe-i Dostân Şerh-i Bostân adıyla Millî Kütüphane’de bulunmaktadır. Ancak bazı kaynaklar bu yapıtı başka şairlere mal etme hatasına düşmüşlerdir.

Bu güçlü şairin çevresinde sevilip sayılan, alçak gönüllü ve gülmeyi güldürmeyi seven bir kişiliğiyle, büyüklerle büyük, küçüklerle küçük olduğu, herkesle iyi geçin­diği ve çok konuşkan olduğu ancak kadirbilmez kimselerden ve zamaneden yakındığı söylenir. Bu yakınmasını gösteren bir beyti şöyledir:

“Ademe feyz-i hudadad iledir hüsni eda

Tab-ı nadane tekellüfle zarafet gelmez”

 

Bu yazıda, değerli şairin sanatına girmeden onun kişiliğini gösteren bir anısını anlatmak istiyoruz:

Hazreti İsa’nın Gökten İnişi:

Hoğu Köyü’nde bağına sınır komşusu bulunan Ermeni papazına saygı ve sevgisini her zaman gösteren Şair Rahmi, onunla sık sık şakalaşır, karşılıklı neşeli saatler geçirirlermiş.

Rahmi Hoca, köyde bağını suladığı bir gün suyun yetmeyeceğini anlayınca, kendisinden sonra su nöbeti olan papaz efendinin de yavaş yavaş, kendi bağını sulamak için geldiğini görmüş. Ancak Şair Rahmi’nin bağa saldığı su henüz asmalara ulaşmamıştır. Karşıdan gelen Papaz Efendi’ye seslenir:

“Değerli komşum Papaz Efendi! Hele biraz gel, iki lâf edelim. Hazreti İsa’nın gökten inişini, bir kez daha senden dinlemek isliyorum. N’olur bir kere daha anlatsana…”

Komşusunu kıramayan ve bir yandan da sevaba girmek isteyen komşusu, başlar kıssayı uzun uzun anlatmaya…

Papaz Efendi'nin samimi anlatımını ilgiyle dinleyen Şair, arada da yan gözle bağın sulanıp sulanmadığına bakar ve suyun tümseklerden taştığını ve asmaların yeterince sulandığını görünce:

“Ağzına sağlık, yeter bugünlük, kalk su vaktin geçiyor, devamını da in­şallah gelecek su nöbetinde dinlerim” diyerek uzun bir kahkaha atar. Durumu anlayan Papaz Efendi de gülerekten, kalan süresi içinde aceleyle bağını sulamaya koyulur.

Yukarıda anlatmaya çalıştığımız Harputlu Rahmi’nin mizah anlayışını, Abdülhamid Hamdi Efendi’ye sunduğu “Esbiyenâme-i Zarifane” (At Destanı) adlı ilginç mesnevisinde de bulmak olasıdır.

Bu küçük mesnevi 67 beyit olup anlatımı ve kullandığı mizahi dille özgün bir yapıttır.

Biz, özellikle Fırat Üniversitesi’nce, şair Harputlu Rahmi ile ilgili taklit ve tekrardan uzak daha ciddi daha özgün çalışmalar yapılmasının kültür dünyamıza büyük katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Rahmet olsun…