Cihan tarihi savaşlarla doludur. Savaşın sebepleri arasında ekonomik, siyasi ve dini olarak yorumlayanlar vardır. Sebep ne olursa olsun savaşın sonunda kazanan da kaybeden de aslında kaybetmiştir. Büyük kayıplar verilerek kazanılan bir savaşın galibi kim olabilir? Savaşın zaruri olmadıkça yapılmasının cinayet olduğunu Kurtuluş Savaşı Baş kumandanı Mustafa Kemâl Atatürk savaşın ardından söylemiştir. Dünya edebiyat tarihinin birinci sırasında yer alan Tolstoy’un Harp ve Sulh romanı da Rusya ile Fransa arasında yapılan savaşı konu edinirken savaşın insan üzerinde yarattığı tesirleri anlatır. Savaş devletler arasında gerçekleşirken savaşta yer alan insanın ne kadar vahşileştiğini göstermektedir. Sulh zamanlarında sevgisinin peşinden koşarken çektiği sıkıntı eziyet ve acılarla bin bir meşakkat yaşayan insan, savaş sırasında en vahşi hayvandan daha vahşice bir tavır içine girmesi arzu edilen bir netice değildir. Türk edebiyatında da savaşı konu edinen külliyetli miktarda şiir, roman ve hikâyeler vardır. Savaş sırasında vahşileşen insanın sulh zamanlarında sevgi için katlandığı meşakkatler insanların savaş karşısında yaşadığı trajedilerle doludur. Rusya’nın Ukrayna’da bombaladığı evlerin üzerinden çıkan dumanları insan cesetlerinin yanıkları olmadığını kim söyleyebilir? Rusya'nın savaş sicili asla temiz değildir. Korkunç İvan’dan itibaren son sözde Marksist çarlara karşı Türk coğrafyasında yaptıkları katliamlar arşivlerde ve kitap sayfalarında canlılığını hala muhafaza etmektedir.

     Savaşının vicdanlarda haklılık bulması için meşru sebeplerinin olması gerekir. Bunlar arasında vatanınıza yapılan saldırı karşısında karşı taraf pes edinceye kadar savaşmaktır. Güçlü olduğunuz zamanda bir iyiliği tesis etmek de meşru kabul edilir. İçinize fitne tohumu ekmek isteyenleri bertaraf etmek de meşrudur. Türkiye onlarca seneden beri adı konmamış bir savaşın içinde olduğu açıktır. Dış desteği malum olan Marksist temelli bölücü örgütün sinsi saldırıları karşısında kendimizi savunuyoruz. Marksist bölücü örgütün ve destekçilerinin propagandalarının tesiri ile muktedirler sözde bazı sosyal reformlar yaparak bu saldırıların sona ereceğini düşündüler. Örgüt ve örgütün güdümündekiler yapılan sözde iyileştirmeleri fırsat bilerek sessiz geçen bir zaman sırasında palazlandırılarak yeniden daha şiddetli saldırılara geçtiler. Bu sözde iyileştirme süreci sonunda şehitlerimiz oldukça fazla olmuştur. Hanelere ateşler düşmüş milletimiz yeniden sıkıntılı zamanlar yaşamıştır. Bu süre zarfında yapılan hataları millet vicdanı taşıyanların unutması mümkün değildir. Şimdi verdiğimiz mücadele meşru olmanın ötesindedir. Bekamızı tehdit eden bir tehlike olduğundan bu mücadele bir mecburiyettir.

     Birgün ansızın gelebiliriz tabirleri ise düşmanı korkutmaz. Anladığı dil ne ise onunla konuşacaksın. Onlarca seneden beri bombalar yağdırdığımız dağı bir türlü temizleyemedik. Ne ulaşılmaz bir dağ imiş onlarca yıldır temizleyemiyoruz. Elbette zamanı gelince siyasi, politik, diplomatik, ekonomik ve içtimai şartların olgunlaşınca askerî harekât yapılır. Sözlerin söylenmesinden sonra beklenti içine girerek ve sonunda hareket edilmezse inandırıcı olmaktan çıkar. En yüksek perdeden söylenen söz ise havada kalır. Marksist bölücü örgüt liderinin Suriye’den kaçışını hızlandıran sebep sınırda açıklama yapan bir Türk paşasının Suriye’yi ikaz eden sözleriydi. En son konuşması gerekenin en önce konuşmasının sonuçları arasında kendi toprağımız olan Caber’den çekildik. Caber’deki Süleyman Şah Türbesini de sınırlarımız içine taşıdık.

     Ancak, milletin vicdanı kanıyor ve gittikçe söylenen sözlerin düşmana karşı yapılan sözlü tehditlerin bir netice vermediği görülüyor. Hiçbir hesap gütmeden topyekûn mücadele ederek iç huzurumuzu bir an evvel tesis mecburiyetimiz vardır.

     Şehit edilen öğretmen, asker, polis ve sivil vatandaşlarımızın ailelerinin ıstırabını dindirmenin açılan yaraları kapatmanın imkânı var mı? Üstü kapalı savaşın mağduru olanların acılarını dindirmenin yolunu artık kesin bir çözüme kavuşturmak zamanı gelmedi mi? Şartların olgunlaşmasını beklemek daha ne zamana kadar sürecek? Günlük siyasi çıkarlarımızı milletimizin gelecek menfaatinin üstünde tutmayalım. Uzak hedeflerimizi günlük hesaplarda harcarsak gelecekte açıkta kalacağımız gün gibi aşikârdır.

     Birileri savaşa sürülürken birileri de keyif çatarak parasına para malına mal şöhretine şöhret katarak millet vicdanında derin yaraların açılmasına vesile olmuştur. Karşımızda kim varsa haysiyetimizi korumak adına mücadele edelim. Artık tehdit etmenin bir faydası olmadığı anlaşılıyor. Onlarca senedir devam eden bu yaraya bir neşter vurmanın vakti gelmedi mi? Hemen şimdi gece veya gündüz ne yapacaksak yapalım. “Bir gece ansızın gelebilirim” sözleri havada kaldı. Bu konunun bir yazı konusu kadar küçük olmayacağı açıktır. Sorumlu mevkidekilerin bir demecini haritalar önünde elinde çubuklarla arzı endam eden tv’lerin kadrolu, maaşlı her şeyden anlayan uzmanların (!) yorumlarından millete gına geldi. Verilen sorumsuz demeçler bu zatların tv’lerde arzı endam etmeleri için mi? Diye sormaktan kendimizi alamıyoruz. Ege adaları ve komşu ülkelerin hangi ilinde ne kadar asker ve terörist olduğunu bilecek kadar bilgili bu zatlara resmi askeri operasyonlarda niçin görev vermiyoruz!

     Hangi ülke olursa olsun iyi geçinmek şiarımız olmalıdır. İçişlerine karışmak gibi bir sorumluluğumuz olmamalıdır. Çok güçlü olduğumuz zaman (adalet, diğerkâmlık, fırsat eşitliği, liyakat ekonomik güç) insani vazifeleri yerine getirmek için hareket şansımız olur. Başka ülkelerin içi boşaltılmış müttefiklik ricaları veya teşvikleri ile hareket ettiğimizde başımıza nelerin geldiği ortadadır.

      İnsanlarımızı müşterek değerler etrafında adalet ekseninden asla sapmayarak birleştirmek zorundayız. Adalet istikrarı tesis eder. İstikrar hedeflenen menzile sağlıklı bir şekilde ulaşılmasını sağlar. Herkes adalet içinde yaşadığına emin olduğunda iç huzur olur. Adaletin olduğu cemiyette herkes hakkına razı olur. Ekonominin düzelmesi de adalet ve güven tesisine bağlıdır. Cemiyeti daha refahlı seviyeye getirerek ekonomik, askeri ve siyasi gücümüzü muhafaza ederek yükselterek karşımızdakini caydırabiliriz. Kendimize ait teknolojilerle geliştirdiğimiz araçlar bizimdir. Dışarıdan aldığımız her teknoloji kimden almışsak oraya hizmet eder. Şimdilerde savunma sanayinde geliştirdiğimiz bazı teknoloji ürünlerinin tamamının bize ait olmasını gönülden diliyorum. Bunları bize kazandıranlara minnet duyarız. Daha da ötesine taşımak zorunda olduğumuzu idrak etmek mecburiyetindeyiz.

Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz ü felâh

Hâzır ol cenge eğer ister isen sulh salâh

(Abdülhak Molla)