Her şehrin ülke genelinden ayrılan kendine has problemleri vardır. Ekonomik kriz, kutuplaştırıcı siyaset dili, bütün bir Türkiye'nin sorunu. Bu sorunların çözümü ülkeyi yönetenlerden beklenir.

Bir de yerel problemlerimiz var, bunlarla ilgilenmesi gerekenler ise yerel politikacılardır. Her ilden seçilen milletvekillerinin görevi, yerel ile merkezi yönetim arasında köprü olmak ve yerelin sorunlarını merkezin desteği ile çözmektir.

Beş milletvekilimiz var, ne kadar görevlerini yapıyorlar bunu takdiri Elazığlılara aittir. Kişiler üzerinden siyaset yapmak, yazı yazmak çok doğru değil.

Ancak evet ancak Elazığ'ın birçok problemi var. Medyanın bir görevi de bunları dile getirerek icra mevkiinde olanlar üzerinde baskı oluşturmak, işlerin çözümünü çabuklaştırmaktır. Derdini söylemeyen derman bulamaz. Yazarak, çizerek, konuşarak sorunlarımızı dile getirmeliyiz.

Ne yazık ki, Elazığ istisnalar dışında dilsiz bir şehir. Lafa gelince mangalda kül bırakmayız, icraata gelince firar ederiz. Gürsel Erol'u istisna edersek, şu şehrin sorunları TBMM'de kaç defa dile getirildi? Önemli olan vatandaşa caka satmak değil, meclis kürsüsünde top güllesi gibi sözlerle bu şehrin sorunlarını dile getirmek, takipçisi olmaktır.

Kaç yıldır stadyumumuzun inşaatı devam ediyor. Spor, gençleri kötü meşgalelerden alıkoyar. Küçük şehirlerde özellikle gençlerin tek eğlencesi futboldur. Yeni sezon başladı ama hâlâ stadyumumuz bitmedi. Bir milletvekili Mart ayında bitecek demişti. Aradan aylar geçti bitecek denilen hâlâ bitmedi. Elazığspor yine seyircisiz, yine 12. oyuncusundan mahrum sahaya çıkıyor. Yeterli siyasi baskı olsaydı stadyum bu sezona çoktan hazır hale getirilirdi.

Tek derdimiz elbette stadyum değil, üç yıl önce Cip köyünde bir Kaynar su / kaplıca bulunmuştu. Alayı vala ile ilan edilmiş, “oteller yapacağız, şehre katma değer katacağız” diye açıklamalar yapılmıştı. DSİ iki kuyu vurmuş binlerce lira harcamıştı. Aradan aylar- yıllar geçti ne kaplıcadan söz eden var ne o sözü verenler ortalarda görünüyor, ne de kuyuların akıbeti biliniyor. Halbuki bu sıcak su kaplıcası ile çok şey yapılabilirdi. Batı'da (Edremit gibi) bazı yerler yerden kaynayan bu tip kaplıcalarla kışın ısınıyor. Bu da mı yapılamaz?

Bir başka yarım kalan taahhüt, Elazığ'a Hamzabey barajından içme suyu getirme projesiydi. Baraj yapıldı ama gelen giden bir su yok. Türkiye'de sondaj kuyusu ile su ihtiyacını gideren ender illerden biri Elazığ. Bu proje yapılırken o dönemin Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu 2017'de musluklarınızdan Hamzabey barajının suyu akacak demişti. Beş yıl geçti, hâlâ musluklardan sondaj suyu, yani yeraltı suyu akıyor. Su, sudur diyebilirsiniz. Lakin yer altı suları kullanıldıkça suyun seviyesi iyice aşağılara düşüyor, bu da tarımı, toprağın verimliliğini menfi etkiliyor.

Milyonlar akıtılarak bir baraj yapıldı ama bir litre su alınamadı. Yerel siyasetçilerin bunu sorgulaması gerekmez mi? Bunun gibi nice yatırım var, milyonlar harcanarak yapılan Edremit hava alanına yıllardır tek uçak inmiyor. Niye?  Yanlış yatırımdı da onun için. İstanbul'dan 3-4 saatte şehrine gelen bir kişi niye uçağa binsin?  Gazeteler bir süre önce hava alanının bahçesinde hayvanların otladığını yazdılar. İş olsun, görüntü olsun diye yatırım yaparsanız harcadığınız her kuruş çöpe gider. Bu dönemde o kadar çöp yatırım yapıldı ki değeri milyar dolarlarla ölçülemez. Sonra da niye batıyoruz diyoruz, hesapsız kitapsız yatırım yaparsanız olacağı budur.

Birçok sorunumuz var, bunlar çözülemeyecek konular değil. Yeter ki siyasetçisi, yerel yöneticisi ile vatandaş sorunlarına sahip çıksın. Siyasetçilerinizin çapı sorunlarınızın çözümünü belirler. Elazığ da, Malatya da deprem gördü. Malatya köylerinde yapılan evler iki katlı, bizde tek kat. THY uçağa ihtiyaç olduğunda önce Elazığ seferlerini iptal diyor. Bir de Malatya ve Diyarbakır'a bakın, işte çap dediğim budur. Ne kadar kapasite o kadar iş. Bu politik kapasite ile ancak bu kadar olur. Şehrin siyasi kapasitesi yükselirse hizmet alımı da artar. Bunu yapacak olan sandık önüne geldiğinde halktır.