Eğitimin, üniversiteye kadar her kademesinde görev yapmış bir eğitimci olarak, aktif görev hayatımın üzerinden yıllar geçse de, okulların açıldığı günün heyecanını her zaman yeniden yaşadım.

   Sabahın erken saatlerinden başlayarak, okul bahçelerini dolduran öğrencilerin kuş cıvıltılarını andıran sesleri ve velilerin heyecanlı bekleyişleri arasında, biraz sonra açılış törenimizi başlatacakmışız ve ben yönetici olarak alışıldığı üzere, açış konuşmamı yapacakmışım gibi bir duygu yoğunluğu altında hissederim kendimi.

   Bir okul bahçesinden olmasa da, yüreğimden gelen bir sesle bu köşeden, 2022-2023 öğretim yılının; bütün yavrularımıza-gençlerimize, onların ailelerine, eğitim camiasının fedakâr emekçilerine, sevgili meslektaşlarıma ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

   Gönlümüz, yeni bir ders yılına başlarken tabii ki, eğitimin içinde bulunduğu sorunların büyük ölçüde çözülmüş olduğunu görme mutluluğunu yaşamayı arzu ederdi.

   Ne yazık ki, eğitim-öğretim yılı başlarken, bu konuda yetkin kişilerin yaptıkları değerlendirmelerde, eğitime yine sorunlarla başlandığını ve bu sorunların önceki yıllara göre yoğunlaşarak devam ettiğini söylemeleri üzüntü vericidir.

   Son yıllarda, derslik sayılarında belirgin bir artış olsa da, ülke genelinde normal öğretime geçişte ve ideal sınıf mevcutlarına ulaşmada gereken seviye yakalanamamıştır. Bunun temel sebebi, Millî Eğitim Bakanlığı’na genel bütçeden yeterli bütçenin ayrılmamış olmasıdır.

   Eğitim sistemimizin bugün karşı karşıya bulunduğu en önemli sorun, fizikî mekân ve şartlardan daha önemlisi; öğrencilerin, sınavlarla boğuşarak, hayatın kendisini bekleyen zorluklarından uzak, üniversite kapılarına yığılmış, niteliksiz ve yeteneksiz bir şekilde, kendilerini hayatın ortasında bulmaları gerçeğidir.

   Ülkenin öncelikli olarak ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücünü sağlayamayan ve meslekî eğitimi teşvik edici yönlendirmelerin yapılmadığı bir eğitim sistemi, hep eksiktir ve sorunludur.

   Yapılan eğitim şûralarında ve eğitim ile ilgili bilimsel toplantılarda “Meslekî eğitime ağırlık verileceği” ifade edilse de, bu konuda ileri bir adımın atılmamış olması geleceğimiz adına düşündürücüdür.

   70’li yıllarda “Sanat Okulları”na, “Endüstri Meslek Liseleri”ne olan ciddi ilgi ve talebin sebebi, mezunlarının kısa sürede iş imkânı bulabilmeleriydi. Şimdi lise eğitimine (2) yıl daha fazla ilave edilerek açılan Meslek Yüksek Okulları’nda, meslek edindirme ile ilgili olarak verilen eğitimin yetersizliği nedeniyle, bu okulların mezunları da işsizler ordusuna katılmaktadır.

   Bilgiye ve teknolojiye ulaşmada ekonomik yetersizlikler, bölgelerarası dengesizlikler ve fırsat eşitsizliği sorunlarımız giderek derinleşmektedir. Türkiye’nin geleceğine çok büyük katkıları olabilecek beyinler bu plansızlık ve ilgisizlik ortamında kaybolup gideceklerdir.

   Eğitim-öğretim yılı başlarken, yaptığımız değerlendirmelerde, bu işin “ustası” öğretmeni konuşmadan, onun sorunlarının çözümünden söz etmeden geçmek olmazdı.

   Kısa başlıklarla öğretmenlikle ilgili ilgili temel sorunları şöyle sıralayabiliriz:

Öğretmenlikte menşe birliği sağlamak, öğretmen yetiştiren kurumlara nitelik kazandırmak, öğretmenin meslek içinde yetişmesine ağırlık vermek, öğretmenin özlük haklarını iyileştirerek, başarılı öğrencilerin öğretmenlik mesleğini tercih etmelerinin önünü açmak”

   Müstakil “Öğretmenlik Meslek Kanunu”nun çıkarılmasına sevinirken, bu kanuna dayalı olarak çıkarılan “Kariyer Basamakları Sınavıbu sevincimizi kursağımızda koymuştur. Programından, yapılış şekline, verilecek unvanlara ve (20) yıllık bekleme süresine kadar birçok saçmalıkla malûl bu sınavın derhal iptal edilmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamakta fayda görüyorum.

   Benzeri sınavlarda yapılan yolsuzluklar sebebiyle, bu sınavlarda da yandaş kayırmacılığının yapılacağı şüphesi hemen dile getirilerken, biz bu vesileyle Millî Eğitimin her türlü siyasî, ideolojik, cemaat ve tarikat oluşumlarının üstünde bir konumda olması gerektiğine dikkat çekmek istiyoruz.

   Milli Eğitim Bakanlığı, kadroları ve eğitim politikaları bakımından siyaset üstü olmalıdır. Geçmişten beri sürüp gelen iktidarların “okulları arka bahçeleri olarak görme alışkanlığı” terkedilmelidir.

   Bilimin rehberliğinde sürdürülen eğitimin, “millîlik” vasfı da en az bilim kadar,  hatta ondan evvel gözetilen bir ilke olarak göz önünde bulundurulmalıdır.

   Bu eğitim- öğretim yılının, milletçe her türlü kaza, bela ve sıkıntılardan uzak, eğitimin sorunlarının asgariye indirildiği bir yıl olmasını, en kalbî duygularımla temenni ediyorum.