İlk mısraını duyduğumuzda, çoğumuzun devamını hatırladığımız merhum Mehmet Akif Ersoy’un muhteşem şiiri; birikimsiz, beceriksiz kişilerin sebep olduğu yıkımları ne güzel ifade eder. Bugünlerde çok sıkça dilime dolanan şiirinde Akif: 

Yıkmak, insanlara yapmak gibi kıymet mi verir?

Onu en çolpa herifler de, emin ol becerir.

Sâde sen gösteriver “işte budur kubbe” diye,

İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye.

Ama “gel kaldıralım” dendi mi, heyhat, o zaman,

Bir Süleyman daha lâzım yeniden, bir de Sinan.

 Bizi karşılaşabileceğimiz tehlikelere karşı uyaran Akif, yakın çevremizden başlayarak, ülke yönetimine kadar, yaşadıklarımızı işaret eder gibidir.

“Yıkmak” kelimesinin, dilimizdeki olumsuz anlamıyla “çolpa (sakar, beceriksiz) herifler”in de becerebileceği bir iş olduğunu, “yapmak” kadar insanlara kıymet veremeyeceğini söyleyerek, yıkıcı değil, yapıcı olmamız gerektiği mesajını vermektedir.

“Yıkmak” çok kolay, “yapmak” çok zordur ve asl’olan yapmaktır.

“Sülemaniye”yi nizamın, düzenin, ihtişamın, zarafetin bir arada bulunduğu tarihimizden intikal eden ve muhteşem medeniyetimizin bir mirası, güzel ve kıymetli olan her şey ve bütün bunların üzerinde “vatan ve kutsal değerlerimiz” olarak alırsak, “Süleyman” bu emanete hakkıyla sahiplik edecek “dirayetli el”i, “Sinan” da, bu değeri güzelleştirecek bilgi ve beceriye sahip kadroları temsil etmektedir.

Ülkenin, zamanında ve doğru kararlar alabilen, bu kararların uygulanmasında azim ve kararlılık gösteren “Süleyman”lara ve alınan kararları yetenek ve yeterlilikleriyle uygulayabilen, inşa eden “Sinan”lara bugün her zamandakinden daha çok ihtiyacı olduğu açıktır.

“Süleyman” öngörüsüz, doğru karar alma kabiliyetinden uzak ise, “Sinan”ların yeterli ve yetenekli olmaları çare değildir. Bunun tersi durum da ülke için büyük zafiyettir. Karar verenin yeterliliği, uygulayıcıların yetersizliği ve beceriksizliği de her zaman sıkıntıların temelini oluşturmuştur.

“Yıkmak ve yapmak” ifadelerinin özellikle siyasette, farklı zemin ve zamanlarda, bulunduğumuz tarafa göre, farklı anlamlar taşıdığının yakın zamanlarda yaşadıklarımız ve gördüklerimizle, hepimiz şahidiyiz.

On binlerce vatandaş, polis ve askerimizin kanlı katili PKK terör örgütüne, “açılım” adı altında verilen tavizler, “yapmak” olarak nitelendirilip, övgüler dizilirken, bunun bir “yıkım” olduğunu söyleyen insanların “yıkıcılıkla” suçlanması, sonunda “güzellemeciler”in sebep olduğu tahribat ve yıkım hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır.

2013 öncesi “Türkçe Olimpiyatlarında” barış-kardeşlik ve dava adına o gün için “yapmak” olarak dizilen övgülerin bugün “yıkmak” için verilmiş destekler olduğu da açık değil mi?

2011 yılında Suriye’de yaşanan olaylar üzerine, din referanslı “ensar-muhacir” söylemleriyle, topluma “yapmak “ olarak sunulan icraatın, ilim-irfan sahibi, şimdi olanları zamanında görebilecek “Sinan”ların eksikliği nedeniyle, bugün büyük “yıkım”a evrildiği ortadadır.

Hepimizin bildiği örnekleri çoğaltmak mümkün. Bugüne dönersek; görevimiz, yıkım sonrası yenidenSüleyman” ve “Sinan”lara ihtiyaç duyulacak ortamlara fırsat vermeden, ülkeyi huzur ve güven içerisinde geleceğe taşımaktır.

Sözün özü; bugün eğitimden sağlığa, tarımdan ekonomiye, bilim ve teknolojide çağdaş ülkeler seviyesine çıkmak hedefinden dış politikaya kadar atılacak her “yapıcı” adımı desteklemenin ve “yıkıcı” sonuçlar vereceği önceden belli olanlar karşısında da her türlü demokratik hakkını kullanarak durmanın, bir vatandaşlık görevi olduğu unutulmamalıdır.