Mazisine bilgi ile bağlı olan cemiyetler gelecek için ümitli olma şansına sahiptirler. Bilgi ile beslenen sevgi sayesinde millî şuur ortaya çıkar. Hazların, sevinçlerin, mutlulukların toprak üzerindeki hareketlerinin ifadesi sanat ile mümkündür. Sanat aynı zamanda sevinçleri, üzüntüleri ve elemleri de ifade eder. Cemiyet sanat değerlerini iskân olduğu topraklar üzerinde geliştirir. Bu değerlerin bilinmesi sayesinde cemiyetin bağlarını kuvvetlendirerek gelecek nesillere miras olarak bırakır. Mirasçılar sanat eserlerini geliştirerek ilerleme sağlarlar. Nesiller arasındaki gelişmişlik seviyesi geçmişte yaşanılan hatıraların muhafaza edilmesine bağlıdır. 

     Bu bağ kuvvet bakımından bilinmesine bağlıdır. Bilinmez ise zayıf bilinmesi halinde kuvvetli olur. Bilgisiz fikir olmayacağı gibi bilgisiz toprak sevgisi de olmaz. 

     Unutulmaması gereken hakikat elinde bilgi olan her zaman hükmeder. Bilgisi olmayan da bilgisi olana tabi olmak mecburiyetindedir. Bilgi sahibi aynı zamanda fikir sahibidir. Fikri olanların toprak üzerindeki hâkimiyeti ve vatan ilişkileri daha sağlamdır.  

Topraklar üzerinde aynı dili konuşanların geliştirdikleri maddi ve manevi değerlerin bütünü vatan denilen kavramın oluşmasına vesile olmuştur.  

      Üzerinde yaşadığımız topraklar hatıraların ışığında vatan olmuştur. Elbette tarih içinde vatan olarak bilinen coğrafi araziler değişmiştir. Ancak hiçbir zaman vatan duygusu ve fikri ortadan kalkmamıştır. Topraklar üzerinde bırakılan ölümsüz eserler vardır. Bu eserler vatan olgusunun mührüdür. Dilimizin konuşulduğu topraklarda hatıralarımızda yaşar. Vatan olarak benimsenen topraklar zaman içinde maddi ve manevi değerlerin doğması gelişmesine vesile olmuştur.  

     Zamanla hatıralar yoğunlaşan müşterek duygular ve ortak gelecek ülküsü toprak üzerinde inşa edilir. Geniş coğrafi sınırlara sahip olmuş olarak bilinen kimi medeniyetler miras olarak bıraktıkları eserler hatıralarını unutmaları sebebi ile de toprak altında kalmışlardır. Tarihin unutulup giden sayfaları arasında kalmışlardır.  

      Binlerce yıllık insan hayatının tarih sahnesinden sayısız milletlerin yaşadığını ve sayısız medeniyetleri bıraktığını biliyoruz. Bu medeniyetler yaşadıkları toprakları vatan olarak benimsemediklerinden tarihten silindiler. Coğrafyanın tabii bir mekân olmadığı şuurunu hiçbir zaman anlamadılar. Şimdi biz bu medeniyetlerin devamıyız diyen hiçbir millet yoktur. 

     Yaşadıkları toprakları kendileri seçemeyen insan zaman içinde yaşadıklarını biriktirince ortak değerler gelişmesine vesile olur. Bu ortak değerler millet kavramı ve coğrafi arazi parçası toprak da vatan olarak kutsallaştırılmıştır. En verimsiz arazi ile en verimli arazi arasında düşman karşısında savunulmaya değerdir. Uğrunda ölüm şeref olarak kabul edilir. Toprak biriken hatıraların kaynağı olmuştur. Hatıraların olmadığı toprağın kıymeti olmaz. Yaşanılan toprak üzerinde biriktirilen hatıralardan bihaberlerin sayısı artarsa toprakların önemini kavramayan nesillerin çoğalmasına sebep olur. Hatıraların biriktiği topraklar hakiki vatandır. Coğrafi vatan ile kültür vatanı arasında tercih yapılamaz. Dilin kullanıldığı topraklarda hatıralar devam etmektedir. Vatan toprakları üzerinde cemiyetin ortak değeri dalgalanan bayraktır. Bir de ses bayrağı vardır. O da konuşulan dildir. Aynı dilin konuşulduğu topraklar da kültür vatanıdır. Hiçbir cemiyet toprakları kolayca vatan edinememiştir. Şerefli, hür ve başı dik yaşamanın yolu hatıralara sahip çıkarak vatan topraklarını korunmakla olacağı aşikârdır. 

     Şehirleşmenin marazları arasında coğrafi mekânların gittikçe belirsiz hale getirilerek unutturulmasıdır. Söz gelimi Malazgirt, Haçlı seferlerinin gerçekleştiği topraklar veya diğer meşhur zaferlerin mekânlar bilinmemesi halinde gelecek nesiller için bir ehemmiyet taşımayacaktır. Şimdiden böyle bir önsezinin işaretlerini görmemek mümkün değildir. 

    Binlerce hatıraların (Acı/Tatlı) geçtiği yerleri terk ederek devasa binaların arasında ömrü geçecek olanlar için yayla, mera, dağ, dere, ırmak, göl, yazı gibi isimlerin bir manası olmayacaktır. Bir müddet daha türkülerimizdeki coğrafi mekân isimleri ile yetineceğiz. Sonrasında da bu mekânların bir manası kalmayacağından türküleri de kimse dinlemeyecektir. Yeni türküler yerini köksüz ve ruhsuz kelimelerle dolu müzik müptelası olanları vatan kavramından da uzaklaştıracaktır.  

     Çabamız vatan kavramının ebediyete kadar devam etmesi içindir. Önünde duramayacağımız değişiklikler karşısında tavrımızın ne olacağına karar verebilirsek zarar görmeyeceğiz. Asırlar içinde yol alarak millet hayatının mukaddesatını tayin eden coğrafya-vatan birlikteliğinin ruhu millet olma şuuru içinde yatmaktadır. Millet asırlar öncesinden başlayarak günümüze kadar gelen bu değerleri elli yıllık ömrü olan kuru ruhsuz beton bloklar uğruna bırakıp gidiyoruz. Ölü toprakları canlandırarak kendi ruhundan gıdalandırması sonucu millet vatan kavramını geliştirmiş ve onun etrafında kenetlenmiştir. Millet ve vatan kavramlarının coğrafi temeli olmadan açıklamak mümkün mü?  

     Coğrafya kavramının giderek zayıf bir zemine doğru kaydığı ortadadır. Buna bağlı olan vatan kavramının da aynı akıbete uğrayacağı açıktır. Gelecek nesillerin coğrafya millet vatan kavramları hakkında ne düşünebileceklerini tahmin etmek de zor değildir. Dijital çağın verileri ile düşünmenin çapı hakkında şimdiden bir değerlendirme yapabiliriz. Duygusu olmayan daha doğrusu dijital makinaların insanın yerine öykünme çabasına hayranlık duyanların arasında muteberlerinde olması gelecek endişelerimizi arttırdığı ortadadır. 

     Malazgirt ovasında gerçekleşen ve tarihin seyrini değiştiren zaferin gerçekleştiği ovayı görenlerin heyecanı artacağından emin olan var mı? Malazgirt ovasını görmeye gidenin orada olduğu sırada duyduğu heyecanın ve ümidin neler olduğu coğrafya sevgisi için kesin bir ölçüdür. Ahlat’ta bulunan bengü taşlarını görenlerin duygu yoğunluğunu ölçen dijital aletlerle yakınlık kurulabilir mi?  

     Coğrafya üzerinde yaşanılan toprağın vatanlaştığı yerdir. Türk hakanlarının inançlarına göre yerin altındakilerinde yerin üstündekilerinde yardımı kendilerinin yanında olduğu müddetçe varlıklarını devam ettirebileceklerdir. Toprağı güzelleştiren de üzerinde yaşanılan hatıralardır. Bu hatıraların kan ve ter ile karışması sayesinde mazide bitmez tükenmez hatıralar bırakmışlardır. Yerin altındaki kahramanların ruhlarının bizimle birlikte coğrafyamızda yani vatanımızda bizimle birlikte olmalarının bir şartı vardır. Coğrafyamızı ve üzerindekiler ile altındakileri bilerek tanımaktır. 

         Millet olarak ebedi yaşama hayali ya da devlet ebed müddet ülküsünü ebedileştirme gayreti coğrafya ile mümkündür. Coğrafyanın vatan olmasını sağlayanların canlarını ve mallarını verenler oldukları bilinen bir gerçektir. Bunu sağlayan ise mazide yaşananlardır. Tarih bu sebepten coğrafya ile bütünleşmiş ve bize muazzam bir hatıra bırakmıştır. Hatıralarına sahip çıkanlar ancak coğrafyasını tanıyanlardır. Coğrafyasını tanımayanların hatıralarına sahip olabileceklerini düşünemeyiz. Hatıraların coğrafya üzerinde biriktiğini unutmamalıyız. Coğrafya tanınırsa sevilir. Bunun neticesinde de vatan sevgisi ortaya çıkar. 

     Bundan başkaca bu coğrafyayı bize tanıtan sözlü eserlerin varlığının dilden dile günümüze kadar geldiğini de hesaba katmamız lazımdır.