1-3 Aralık 2021 tarihleri arasında gerçekleştirilen 20. Millî Eğitim Şurası’nın ardından hazırlanan “Öğretmenlik Meslek Kanunu” TBBM’ne sunulmuş ve 4 Şubat 2022 tarihinde mecliste oylanarak kabul edilmiş ve yasalaşmıştır.

   Kanunun, özellikle “Kariyer Basamakları Sınavları” ile ilgili hükümleri, son günlerde öğretmenler arasında yoğun tepkilere neden olmaktadır.

   Bu konuda gazetemiz “Turan”da, biri 14 Aralık 2021 tarihinde “20. Millî Eğitim Şurası’nın Ardından” başlığıyla, diğeri 25 Ocak 2022 tarihinde “ Öğretmenlik Meslek Kanunu ve Sakıncaları” başlıklarıyla yazdığım yazılarımda beklenti ve endişelerimi yazmıştım.

   İlk yazımda özetle; 50 yıldır beklediğimiz müstakil bir “Öğretmenlik Meslek Kanunu”nun çıkarılmış olmasından duyduğumuz memnuniyeti ifade ederken, eğitimde kalitenin yükseltilmesi, öğretmenin meslekî gelişimi gibi temel konularda yapılacak olanları destekleyeceğimizi belirtmiştim.

   Bir sonraki yazımda, öğretmenin meslekî gelişiminin “Kariyer Basamakları” gibi bilimsel temeli olmayan, öğretmenler arasında tartışmalara neden olabilecek, saçma bir sınava indirgenmesinin yanlışlığını ve doğuracağı sakıncaları anlatmaya çalışmıştım.

   Kariyer basamakları sınavının eğitim programının yayınlanmaya başlaması ve sınav takviminin açıklanması ile birlikte, endişelerimizi doğrulayan huzursuzluklar had safhaya ulaşmıştır.

   1 milyon 200 bini aşkın öğretmeni ilgilendiren bir uygulamanın (yasanın) iktidar-muhalefet arasında siyasetin konusu olmasından daha doğal bir şey olamaz.  Bizim derdimiz, bir siyasî partinin yanında veya karşısında olmaktan çok, Türk Eğitimi’ne 40 yıldan fazla bir ömür vermiş ve sorunları ile yakın alâkadar olmuş bir eğitimcinin düşüncelerini ilgililere iletmektir.

   Şunu çok açık yüreklilikle ve olumsuz sonuçlarını şimdiden gören biri olarak söylüyorum: “Öğretmenlerimize yazık ediyorsunuz.” Öğretmenin itibarını verilecek üç kuruşluk bir ödeneğe ve bunun için bir 10 yıl, ikinci bir 10 yıl daha beklenerek yapılacak sınavlara bağlamak, öğretmenle alay etmekten başka bir şey değildir.

   Bu sınavlara katılmayan veya katılıp da başarılı olamayan öğretmenin veliler nezdinde ve meslektaşları arsındaki saygınlığını kim, nasıl koruyabilecektir? Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in; “Bakanlık olarak öğretmenlerin toplumdaki itibarını artırmak için çaba göstermeye devam edeceğiz.” sözünün bu anlamda bir hükmü var mıdır?

    Öğretmenin toplumdaki itibarını böylesine bilimsel temelden uzak, ayrılık ve nifak sokucu uygulamalarla sağlamak mümkün mü? Öğretmen için hayatî değerde bir konuda, görüşlerinin alınmaması başlı başına öğretmeni değersiz gören bir anlayışın dışa vurumu değil mi?  

   600 binin üzerinde başvuru yapıldığını söyleyerek, uygulamanın tasvip gördüğünü ifade etmeye çalışmak inandırıcı değil. Her gün çalışan öğretmenlerle iç içe olan, çoğu da sınava başvurmuş öğretmenlerin bu sınava karşı tepkilerini anlatmakta zorlanıyorum.

   Gerek sınavlara başvurma cesareti gösterememe eleştirisi, gerekse zaten özlük hakları bakımından yetersiz olmaları nedeniyle aile bütçelerine küçük de olsa bir katkı sağlama endişesi, onları bu sınavlara başvurmaya mecbur kılmaktadır.

      Öğretmenin sınıfında, öğrencileriyle baş başa iken üretkenliği, verimliliği, adanmışlığı, bir “İhtisas Mesleği erbabı” olma özelliği yok sayılarak, kariyerinin (180) saatlik bir video(!) programına ve bir sınava bağlanması eğitimimize yapılabilecek en büyük kötülüktür.

   Dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmelerin zaman ötesi bir hızla ilerlediği çağımızda, öğretmenin “Kariyer Basamakları”na biçilen 10+10= 20 yıllık süre çok uzun bir süre değil mi?...

   Sayın Millî Eğitim Bakanı’na çağrımızdır: “Eğitime ve öğretmenin yetişmesine hiçbir katkısı olmayacağı apaçık olan bu sınavlar derhal iptal edilmeli, öğretmenlerimizi rahatlatacak olan müjde en kısa zamanda verilmelidir.

   Aksi hâlde, öğretmenlerimize yazık etmiş olursunuz…