Elazığ Türk Ocakları’nın haftalık “Ocakbaşı” sohbetleri kapsamında verilen bir konferansın, bende uyandırdığı duygulardan hareketle, “Türk Devletleri Teşkilatı” konusundaki düşüncelerimi paylaşmak istedim.

   Konferansın konuşmacısı, son 5 yılını Türkiye-Kırgızistan iş birliğiyle kurulan Bişkek’teki Manas Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yapmış olan Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Metin Bayraktar idi. Konferansın konusu: “Atayurttan İzlenimler”

   Konferans boyunca; Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan’dan resimler eşliğinde yapılan sunumlarla Atayurdun kokusunu büyük bir özlemle içimize çektik, yoğun duygulu anlar yaşadık.

   Ancak, biz bir yandan derin tarihî hatıralarımızın olduğu ve bir gün aralarında soy, dil, din ve kültür bağı olan bu devletler arasındaki ortaklıkların, daha büyük birliklere ulaşabileceği heyecanını yaşarken, bir yandan da, değerli hocamızın anlattıkları karşısında şok olduk, hayallerimiz yıkıldı.

   Sevgili hocamız konferansında özetle;

   “Kırgızistan başta olmak üzere, sık sık gezip yakından tanıdığı Kazakistan ve Özbekistan’da Türkiye’ye karşı olumsuz duyguların çoğunlukta olduğunu, hatta bugün bir referandum yapılsa, % 90’ın üzerinde Rusya’ya bağlanma iradesinin çıkacağını, yıllarca dillerini, kültürlerini ve inançlarını yaşamalarına fırsat vermeden, onları insanlık dışı bir rejimin baskısı yaşatan Lenin’i ve Stalin’i –Ata Lenin, Ata Stalin-diye adlandırdıklarını” söylüyordu.

   Daha tehlikeli ve korkunç olanı da;

   “Gerek bu ülkelerdeki üniversite yöneticilerinin, gerekse Türk Dış İşleri görevlilerinin çoğunun “Türk Devletleri arasındaki- birlik- fikrinden, daha açık bir ifadeyle-Türk Birliği- idealinden uzak kimseler olduğu” şeklindeki tespitiydi.

   Bu kan dondurucu anlatımlar karşısında benim,

   “Hocam, Türk Devletleri Teşkilatı’nın bu olumsuz iklimin giderilmesinde etkisi yok mudur?” soruma, hocamızın cevabı iyimser olmakla beraber, kısa vadede çok da ümit verici olmuyordu.

   Halbuki, Türk Devletleri Teşkilatı tam da bu Türk Birliği fikrini hayata geçirmek üzere kurulmamış mıydı!

   Bilindiği gibi, Türkiye’nin önerisiyle “Türk Devletleri Teşkilatı Ömür Boyu Onursal Başkanlığı” unvanı verilen Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in “Türk Konseyi olarak adlandırdığı TDT 1992 yılında kurulmuştur. Nursultan Nazarbayev Türk Birliği fikrinin ve Türk Konseyinin fikir babasıdır.

    Türk Devletleri Teşkilatı’nın amacı ve önemi; öncelikle aslî üye ülkeler Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan ve gözlemci statüde bulunan Macaristan ve Türkmenistan’ın yöneticileri tarafından kabul görmeli, sahiplenilmeli, insanlarına benimsetilmelidir.

   Dünyaya da “ Biz aynı kökten aynı kültürden, dinden geldiğimiz tarihimizi paylaştığımız insan toplulukları ve devletleriyle işbirliği yapmak istiyoruz. Mesajı verilmeli, TDT’nin asla sömürgeci bir yapıda olmadığı, kültür birliğine dayalı bir dayanışmayı amaçladığı çok iyi anlatılmalıdır.

   Bizim amacımız, bu konferans vesilesiyle bizzat gözlemlenmiş bu tespitlerden yola çıkarak, ödenmiş acı bedellerle bağımsızlıklarını bugüne kadar getiren Türk devletleri ile birliğimizin ve beraberliğimizin güçlendirilerek sürdürülmesine katkı sunmaktır.

   Türk Devletleri Teşkilatı gibi önemli bir kuruluşu yargılamak, bu kıymetli kuruluş hakkında yanlış kanaatlerin oluşmasına sebebiyet vermek gibi bir kötü niyetimiz olamaz.

   Dönem başkanlığı görevinin sırasıyla yürütüldüğü Türk Devletleri Teşkilatı zirvelerinin, hamasî nutukların atıldığı, dış dünyaya yanlış mesajların verildiği zeminler olmamasına özen gösterilmelidir.

   TDT’nin etkin ve güçlü hale gelmesinden rahatsızlık duyacak Çin, Rusya, ABD gibi süper güçlerin ve batılı devletlerin “Pantürkistlik, ırkçılık” gibi yaftalamalarına aldırış etmeden bu teşkilat yaşatılmalı ve asıl gayesi doğrultusunda kökleşmesine üye ülkeler çaba sarf etmelidirler.

   “Atayurttan İzlenimler” konulu konferansıyla, Türk devletleri arasında olması gereken “Birlik Ruhu” ve” Türk Devletleri Teşkilatı” üzerine muhabbetimize vesile olduğu ve kıymetli gözlemlerini bizimle paylaştığı için, F. Ü. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Bayraktar Bey’e teşekkürlerimi bildiriyorum.