Her milletin kendine özgü bir evren tasavvuru vardır. İnsan bu tasavvurun merkezinde yer alır. Bu açıdan bakıldığında ''her evren tasavvuru, öncelikle insanın ve evrenin varoluşunu, yüce bir varlık veya varlıklarla ilişkisini açıklamaya yönelik bir bilgi kuramı ile işe başlar. Değerli felsefeci Ayhan Bıçak'ın da vurguladığı gibi, her evren tasavvuru, ilgili olduğu toplumun, düşünce yapısını, zihniyetini, kurumlarını, geleneklerini ve değerlerini yansıtır.'' Toplumların evren tasavvurları, köklü değişimlerin yaşandığı süreçlerde toplumun kendine özgü kimliğinin korunmasında veya yeniden inşasında önemli rol oynar.

            Türklerin evren tasavvurunda, Tanrı, dünya, devlet ve insan onun temel unsurlarını oluşturur. Devlet anlayışı, bir toplumun özgürlük tutkusu ve vatan duygusunun teşkilatlı bir yapıya dönüşmesiyle oluşur. Türk evren tasavvurunda güçlü, yüce, ezeli ve ebedi bir varlık olan Tanrı, yeryüzü ve gökyüzü ile insan yaratıcısı olarak öne çıkar. Önce gök, sonra yer ve en sonra da insan yaratılmıştır. Göktürk yazıtları'nda, bu yaratılış, ''Üstte mavi gök, altta yağız yer yaratıldığında, ikisinin arasında insan yaratılmıştır'' şeklinde belirtilmiştir. Toplumun devlet kurması, kağanların işbaşına gelmesi ve insanların mutluluğu Tanrının tasarrufu altındadır. Geleneksel Türk inancında Tanrı, tektir ve bütün insanların Tanrısıdır. Tanrı, insanlarla yakın ilişki içerisindedir ve kendini insanlara dolaylı yollarla gösterir. İnsanlar, Tanrı'dan gelen kut'un ilkelerine göre hareket ederse, hayatı iyileşir ve bu kut'la padişah olurlar. Akıl da Tanrı'nın insana verdiği bir kut'dur. Kağanlar, insanları yönetirken aklını kullanırsa toplum iyi olur, aklını kullanmazsa toplum yok olmakla karşı karşıya kalır. Türklerdeki evren tasavvurunda, insanın yaratıcı Tanrı'ya ve topluma karşı olmak üzere iki sorumluluk alanı vardır. Topluma karşı yükümlülüklerini yerine getiren kişi, Tanrı'ya karşı sorumluluklarını da yerine getirmiş olur. İki alanla ilgili sorumluluklarını yerine getirmeyen kişi ise, hem Tanrı hem de toplum tarafından cezalandırır.

            Türk evren tasavvurunda, insan, diğer varlıklar arasında Tanrı tarafından verilen akıl ile öne çıkar. Tonyukuk Abidesi'nde ''Ondan sonra Gök Tengri akıl verdiği için ben (onu) Kağan yaptım'' ifadesinden de anlaşılacağı gibi, insanın sahip olduğu bu akıl, ilahi kaynaklı bir akıldır. Devlet işlerinin düzgün gitmesi ve toplumun mutluluğu için işlerin Tanrı'dan bir kut/lütuf olarak verilen akılla düzenlenmesi gerekir. Orhun Abideleri'nde Bilge Kağan Yazıtı'nda aklın siyasette hakim olması ve işlerini akılla yürütmeleri şöyle ifade edilir:

           

            '' ... akıllı Kağanlar imiş. Beyleri de halkları da düz imiş.....Akılsız Kağan Kağanlık eder imiş, kumandanı da akılsız imiş, kötü olur imiş. .... Türk! Aklına gel! İtaatsizliğinden akıllı Kağan'a ve gelişmiş ülkene kendin yanlışlık yaptın.''

 

            Türk kültüründe insana ve akla büyük bir güven vardır. Bu sebeple Türk atasözlerinde Orhun Abideleri'nde olduğu gibi, akıl küçümsenmez ve eleştirilmez; aksine övülür ve işlerin akla danışarak yürütülmesi istenir. Bu konuda gününmüzde hala kullanılmaya devam eden pek çok atasözü ve deyim bulunmaktadır. Türkçenin dil içi dünya görüşünde örneğin ''akıl Allah vergisidir''; ''akıl, akıldan üstündür''; ''akıl kişiye sermayedir''; ''akıl kimde ise devlet ordadır''; ''akıl olmayınca ne yapsın sakal''; ''akıllı düşman akılsız dosttan yeğdir''; ''herkesin aklı bir olsa koyuna çoban bulunmaz''; ''akıl akıldan üstündür, taa arşa kadar''; ''bir senden büyüğü, bir senden küçüğü dinle''; ''her tarladan bir nakil, her adamdan bir akıl''. Akıl ile bazı deyimler ise şunlardır: ''Akıl danışmak, akıl hocası, akıl sır ermemek, aklı başına gelmek gibi daha bir çok; Türkçedeki atasözleri ve deyimlerden hareketle, Türklerin dil içi dünya görüşünde akıl doğruya ve iyiye yönelten, yanlıştan koruyan bir rehberdir.

            Türk kültüründe akla ve bilgiye atfedilen değer İslâmi dönemde de edebi eserlerde işlenmeye devam etmiştir. Yusuf Has Hacib'in dünya ve ahirette insanı saadete kavuşturacak ve mutlu kılacak bilgileri bir araya getirmek için kaleme aldığı Kutadgu Bilig adlı eseri, Türklerde akıl tasavvurunu ve ilme verilen değeri ifade eden pek çok sözü içermektedir. Yusuf Has Hacib, aklı, atın ayaklarına bağlanan 22bukağı''ya benzetmektedir. Nasıl ki bukağı atın yolunu şaşırmasını engelliyorsa ve kurallara göre hareket etmesini sağlıyorsa, akıl da insanın iyiliğe yönelmesini sağlıyor; doğruluktan şaşmasını ve istenmeyen hallerle karşılaşmasını engelliyor.

            Yusuf Has Hacib, bu eserinde mutluluğun elde edilmesini dört kişi arasındaki ikişerli diyaloglarla işler. Bu dört kişiden Kün-toğdı (Gündoğdu) hükümdardır, doğru yasayı temsil eder. Ay-toldı (Aydoldu) başbakandır/vezirdir, devleti ve mutluluğu temsil eder. Öğdülmiş (Öğdülmüş) başbakanın oğludur, aklı temsil eder. Odgurmış (Odgurmuş) ise, Öğdülmüş'ün kendisini ahirete adamış olan zahid bir akrabasıdır, akıbeti ve kanaati temsil eder. Odgurmuş, Uygurca'da düşünerek ve akıl yürüterek gerçeği bulmak demektir. Türk evren tasavvurunda iç içe geçmiş insan, akıl, bilgi/ilim ve özgürlük (devlet ve vatan) gibi değerler, İslami Türk edebiyatının şaheserlerinden olan Kutadgu Bilig'de, yoğun bir şekilde işlenmektedir. İmam Maturidi, Ahmet Yesevi ve Yunus Emre'de bu değerlerin yansımalarını daha iyi anlayabilmek için Kutadgu Bilig'den bazı parçaları aynen buraya yazmak istiyorum:

            ''Allah insanı yarattı, seçti ve yükseltti. Ona bilgi akıl, anlayış verdi; gönül verdi, dil verdi, güzellikler bağışladı. Bilgi sayesinde insan bugününe yükseldi, anlayışla güçlükleri yendi. Allah kime akıl ve bilgi verirse o, sayısız iyiliğe el atar. Bilgiyi büyük, anlayışı ulu say. Bu iki özellik seçkin kulları daha da seçkin ve üstün yapar.''

            ''Başkasının emeğini takdir etmeyen kişi tam anlamı ile bir öküzdür. Yürü, insanlık yap; insanlara karşı insanlık yap. İnsana bu ad, yaptığı insanlık yüzünden verilmiştir. İnsanlık yapmayan insan değildir. Şekil ve görünüşte insan gibi olsa bile hayvan gibi davranana insan denebilir mi?''

            '' Onun için akıl, bilginin ve kılgının (eylemin) temelidir. İdareciler akıllı olmak, akıl danışmak ve aklını iyi kullanmak zorundadır.''

            '' Bilgi, karanlık gecelerin aydınlatıcısı olan kandile benzer. Bilgi, sana aydınlık veren ışıktır. Akıl yüceltir, bilgi büyütür. İnsan her ikisi sayesinde saygı görür. Bütün saygı ve itibar akıl içindir. İnsandan aklı alınca bir avuç çamur kalır. Deliye ceza yoktur. Neden dersen o akılsızdır. İnsanın insanlığı akıl ile tayin edilir. Akıllı olan asalet kazanır. Bilgili olan mevki kazanır. Yağız yeryüzünde insanoğlu el attığı her şeye bilgisi ile ulaşabildi. Yöneticiler de ülkelerini bilgi ile kurarlar. En çok beğenilen işler akıllıca yapıldığı için takdir edilmiştir.'' Aklın azını küçümseme, yararı çoktur; bilginin azını küçümseme, o nadiren ele geçen bir tür.

            '' Akıllı insana aklı yeterli, bir eştir. Akıl senin için iyi bir arkadaş, bilgi de çok merhametli bir kardeştir. Bilene bilgisi yeterli bir geçimliktir. Bilgisizin düşmanı kendi bildikleri ve yaptıklarıdır. Onun başka bir düşmana ihtiyacı var mı? Bu ikisi yeter. Bilgisizin yaptıkları onun için kötü bir arkadaştır. Bilgili bey, öfkeyi kendinden uzak tut. Hiddetlenmede kendine iy ad kazanmaya bak. Öfke ile yapılan işten her zaman pişmanlık doğar. Yöneticilere de parlak bir gelecek için sabır, yumuşak huy, nezaket, akıl ve bilgi gerekir.''

            Allah insanı yaratırken akıl ve gönül bağışlar. Bunlar doğan çocuk için tam bir sermayedir. Çocuk büyüdükçe diğer sermayeleri gibi aklı da gelişir. Bu gelişmeye uygun olarak her istediğini öğrenir, her öğrendiğini de bilir. Kısacası akıl ve gönül Allah vergisidir, ama bilgi insanın kendi emeğidir. Allah birine gönül vermezse o kişi dileğine ulaşamaz. Yeteri kadar bilgi sahibi olabilmek için, öğrenmeye küçük yaşta başlanmalıdır. Çocuk, bilgi, erdem ve iyi davranışları kazandıkça gidişini düzeltir, sonunda isteğine ulaşır. Bilgiyi de erdemi de insan öğrenerek kazanabilir, fakat akıl insan ile birlikte doğar. Akıl insan için bir ölçüdür. Allah, seçkin bir yaratık olan insanın hareketlerini ve dilini akıl ile ölçülendirmiştir. Akıllı insanın davranışları doğru ve yaptıkları ölçülüdür.

            Yusuf Has Hacib'in eserinde, Türk kültüründeki insan, akıl, ilim ve özgürlük (devlet ve vatan) gibi değerlerin devletin ve milletin bekası için olmazsa olmaz değerler olarak gösterilmesi son derece dikkat çekicidir.

            '' Memleketi alan onu kılıç ile alır, ancak kalem ile tutar (korur). Memlekette hükmetmek icap ederse kalem ile edilir. Hangi şehir ve eyalet kalem ile idare edilirse, orada herkes kendi arzu ve nasibini bulur. İnsan, kılıç, kalem, bilgi ve akıl ile memleketi tanzim eder.''

           ''Böyle yararlı işler ancak bilgiden kaynaklanır. Ülkede iyilikler, güzellikler, akıllı, bilgili, ve iyi ahlak sahibi kimselerin uygulamaları ile ortaya çıkar. Akıllılar işlerini belirli ölçülere göre ve bir düzen içinde yaparlar. Bunun için akıllıya mutluluk çok güzel yakışır. Akılsızların işi ise gelişigüzel ve karmaşıklık içindedir. Bilgisiz kişi yönetici durumuna gelirse fesat karışır, bu durum ise ülkede felakete sebep olur.''

            Bundan tam bin yıl önce yaşayan büyük Yusuf Has Hacib devlet ve kurumların nasıl yönetilmesi ile ilgili genel prensipleri ortaya koymuştur. Burada esas olan liyakat, bilgi ve ahlâktır.

            Türk evren tasavvurunda özgürlük ve vatan tutkusu ile bunların sonucu olan devlet de önemli bir unsurdur. Orhun Yazıtları'nda vatanın kutsallığından bahsedilir ve Ötüken için kutlu Ötüken ifadesi kullanılır. Türklerdeki güçlü özgürlük ve vatan duygusunu ilk fark eden Türk yurtlarını İslam'la tanıştıran ve buraları fetheden Kuteybe b. Müslim, onlardaki bu vatan aşkını şöyle ifade etmiştir;

            ''Vallahi, onlar vatanlarına yabanda bağlı develerden daha fazla iştiyak duyarlar. Zira deve Oman'da iken Basra'daki vatanını ve yerini özler. Her şeye basarak, her vadiyi çiğneyerek, ancak ömründe bir defa geçtiği yollardan tekrar memleketine gelir.''

            Türklerle karşılaşan ve onları tanıma fırsatı bulan ilk dönem İslam bilginleri ve coğrafyacıları Türklerdeki özgürlük fikri ve vatan sevgisi ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Örneğin Yezid b. Mazyad, Türklerdeki özgürlük anlayışının ne kadar güçlü olduğunu şöyle ifade eder: ''Allah'a yemin olsun ki, Türk eli kolu bağlı olarak bir kuyuya atılsa mutlaka bir çaresini bulup kurtulur.''

            Mutezile'nin önde gelen bilginlerinden Cahız, Türklerin faziletleri ile ilgili kaleme aldığı eserinin bir bölümünü onlardaki güçlü vatan duygusuna ayırır. Bu eserde yer alan bazı bilgileri hiçbir yoruma gerek görmeksizin aktararak bugünkü sohbetimi tamamlamak istiyorum.

            ''Türkler, başka milletler içinde vatan sevgisine en fazla sahip olan millettir. Çünkü onların vücutlarının terkibinde, tabiatlarının karışımında başka milletlerin sahip olmadıkları derecede memleketlerine, topraklarına dair hususiyetler, vatanlarının suyuna çekme hassası ve diğer kardeşlerine benzerlik vardır.''

            ''Vatan sevgisi, bütün insanları ve bütün memleketleri kapsayan bir husus olmakla beraber aralarında benzerlik, uygunluk, vücut benzerliği ve vücutlarındaki terkibin aynı olması dolayısıyla Türklerde diğer milletlerden daha fazla ve daha köklüdür.''

            ''Vatan üzerine titreme, ona iştiyak ve arzu Kur'an'da geçer. İnsanlar arasında dolaşan Mushaflarda yazılıdır. Yalnız, saydığımız sebeplerden dolayı Türk'ün vatanına karşı duyduğu iştiyak diğer insanlara göre daha şiddetlidir.''