Maden, tarih öncesi çağlardan beri yerleşim yeri olarak Anadolu coğrafyasında yer alan bir yerleşim yeridir. Tarih öncesi çağlardan beri burada bir medeniyetin varlığının olmasının sebebi topraklarında barındırdığı bakır cevherindendir. Bakır Çağı Hz. İsa’nın doğumundan 5000 yıl evvel bir zaman diliminden günümüze kadar geçen zamandır. Sümer medeniyeti ile başlayan tarih başlangıcını tarihçiler yazının icadına bağlamaktadırlar. Yazı İsa’dan önce 4000 yılında Sümerler tarafından icat edildiğine göre buradaki medeniyetin daha eski olduğu açıktır. Bakır çağı yani Maden çağı Torosların bir kolu olan Mihrap dağının vadilerinde kurulan Maden’de başlamıştır desek abartmış olmayız. Bu yazı tarihi bir tartışma yaratmak niyetinin ötesindedir. Ancak, Maden’de bulunan bakır cevherinin en eski çağlardan beri kullanıldığı da herkesin malumudur. İnsanlık tarihinin dönüm noktalarından biri olan Maden Çağı’nın Dicle yöresindeki Bakır cevherinden olduğu da biliniyor. Dicle kıyılarında başka bir yerde daha bakır cevheri de yoktur.

     Anadolu coğrafyasında en eski yerleşim yeri olduğu muhakkak olan Maden şimdi kaderi ile baş başa bırakılmış bulunmaktadır. Niçin? Bunun cevabını herkes biliyor. Sermayeye peşkeş çekilen zengin bakır yataklarına sahip olan Anadolu’daki en eski bir yerleşim yeri şimdi can çekişmektedir. Mihrap dağının etekleri ve Dicle’yi besleyen deresinin her iki yamacındaki evlerin büyük kısmının yerinde artık viranelikler var. Anadolu’daki eski Türk evlerinin örnekleri olan evlerin cumbaları pencerelerinden sarkan saksıların süslediği çiçeklerle adeta bir koku cenneti meydana getiriyordu. Bakır fabrikasının izabesinden çıkan dumanların çöktüğü Leylo deresinin yamaçlarındaki evlerin saksılardaki çiçeklerinin duman kokularını bastırdığını o yılları yaşayanlar çok iyi bilirler. Damlarında düğün alaylarının neşeli eğlenceleri fabrika dumanının nefes almayı zorlaştıran baskısını insanlara unutturuyordu. Şimdi o evlerin yerinde yeller esiyor. Tarihimizin bize miras olarak bıraktığı bu evlerden acaba ayakta kalan var mı? Varsa bunları koruma altına almayı düşünen birileri bu evlerin feryatlarını duyuyor mudur? 1927 yılına kadar vilayet olarak kalmayı başaran Maden piyano sesleri ile sokakları şenlenirken belki de Türkiye'nin ilk tenis kortlarına sahipti. Tenis diye bir semti bile vardı. Anadolu’da üç sineması olan başka bir şehri hatırlayan var mı?

     Şimdilerde sadece maden sahası haline getirilerek yok edilen ilk yerleşim yeri Arpameydan mahallesi bir zamanlar kaza, mutasarrıflık ve vilayet merkezi olarak canlı bir hayatın şahidi olarak yok edildi. 7000 yıllık bir maziden şimdilerde hangi eserden bahsedilebilir? İlim insanlarının Bakır Çağı’nın Dicle kıyılarında geliştiğinde hemfikirdirler. Dicle kıyısında Maden’den başka bir yerde bakır cevheri de yoktur. Günümüze kadar gelen bakır cevherinin sürecini bize anlatabilecek bir mekân veya müze var mıdır? En kıytırık ipe sapa gelmez bazı yerlerdeki gelişmeleri tarih diye üzerine kocaman müzeler yapılıp büyük gelirler elde edilirken biz elimizdeki mevcut değerleri toprağa gömerek unutturmaya çalışıyoruz. Maden’de bakır cevherinin tarihi macerasını anlatan bir müze yapılması halinde bunun yörenin gelişmesine büyük bir katkı sağlayacağından eminim. Maden Kaymakamlığının ve Belediyesinin internet sitelerinde bakır ile ilgili bir satır yazısı ve fotoğrafları dahi yok. Maden tarihi ile ilgili bir bilgi de yoktur. Önce yanlış mı bakıyorum diye düşündüm. Ancak çabalarım her seferinde boşa çıktı. Acaba çok mu zor internet sitelerine yerleşim yerinin tarihi özellikle bakır ile ilgili bilgilerin yüklemek. Bugünkü şartlarda bunun kolay olduğunu düşünüyorum. İlgisizlik en büyük handikap gibi görünüyor. Halkın ilgilileri bu konuda uyarması ve baskı yapması gerekir. Toprağına sahip çıkmak her vatanseverin görevidir. Maden halkının ve Maden dışında yaşayan binlerce madenlinin ilgi göstermesi gerekir. Ancak, şimdiye kadar bir hareketin olmaması umutsuz olmamamızı sağlamıştır.

        Bir zamanlar 20 km uzaklıktaki Guleman’dan havai hat (bir nevi teleferik) ile Maden’e getirilen işlenmemiş krom cevheri ile yarı işlenmiş bakır cevherinin yer altından çıkarılışından tren vagonlarına dolduruluncaya kadarki macera o devri gören biri olarak düşünmek bile heyecan veriyor. Bizimkisi hayal tabi. Ancak, insan hayal ettiği müddetçe yaşar. Bütün bunlar canlı bir insan hareketliliğinin sebebi olacaktır. Maden, tarım ve ziraat açısından zayıf bir bölgedir. Doğu Toros dağlarının arasında kalan bol sulu vadilerinde yetişen meyvelerin tadını ülkemizin hiçbir yerinde bulmak mümkün değildir. Dağ incirleri, kirazları, aluçaları, dutları ve üzümleri ile insanın bir meyveden alabileceği en lezzetli tatlara sahiptir. Şimdilerde bunların azalmış olduğunu söyleyebiliriz. Bağcılık neredeyse yok olup gitti. Tokmak bahçeleri Maden’in adeta sayfiye yerleriydi. Yazın çoluk çocuk bu bahçelere yerleşilirdi. Şehre geri döndüklerinde bahçeleri olmayan komşularına sepet içinde üzümleri getirerek paylaşırlardı. Tokmak bahçelerine giden kaldı mı bilmiyorum. Yazmakla bitmez güzel komşulukların şimdi sadece az sayıda kalmış olan yaşlıların hatırlarında kaldı galiba. (Devam edecek.)