YÖNETİCİMİZ UYUYOR MU?

Bazen düşinim deyim ki; ‘’Acaba şehrin yetkilileri Elazığ’da yaşamayıp sadece sabah işe gelip imza atıp, akşam şehirden çıkıp gidenlerden mi oluşmuş?‘’

Gardaş bu kaçıncı yer kavgası Çimento Fabrikası, Fethi Sekin Hastanesi, Galericiler Sitesi, Diş Hastanesi, Stadyum…

Bunlar yapılırken resmen işkence edile edile, dayatıla dayatıla yapılan hizmetler.

Şimdi de Öğretmenevi işkencesi başladı…                                                                                                                      Bir gün de dedikodusuz, dört dörtlük bir hizmet yapın da bir şeye yarasın. Onun için deyim ya; ‘’Yöneticimiz uyuyor mu? Donduk donduk.’’ Eski bir reklâm aklıma geldi onun için ‘’yöneticimiz uyuyor mu?’’ Dedim. Reklâmda da millet soğuktan donunca bir tanesi camı açıp; ‘’Yöneticimiz uyuyor mu? ’’ Diye bağıri ya. Oradan aklıma geldi… Daha ben de camı açıp bağıram.

***

CIK OTURDU

Şimdi ben şöyle söyleseydim; ‘’Daha 200 liranın bir numarası kalmadı. Bu paraya doğru dürüst bi şey gelmi.’’ Diye, bana derlerdi ki ‘’Sen amma abarttın ha.’’ İşte tam bu anda en yetkiliden açıklama geldi ve 200 liranın 200 liracık olduğu belirtildi… Ben de rahatlamış oldum, bi aralar 50 lira meşhurdu. Hani deyilerdi ya; ‘’Ben hep 50 TL’lik yakıt alim.’’ Zam mam beni bağlamaz…                                                                         O 50 liranın pabucu daha dama atıldı. Yeni meşhurumuz 200 TL oldu. Bu ara herkesin dilinde 200 liracık. Üç vakte kadar o da gider. Yeni meşhurumuz 500 liracık olur. Yalnız bir an önce 500 liranın çıkması lazım ki konuşalım. Çıkarsa ne renk olur çok merak edim…                                                                     Eskiden mor binlikler vardı, acaba bu da mor mu olur? Rengimizi de yansıtması önemli tabi ki Mor 500’lük… 

***

RAMAZAN GELİ

Nerede o eski Ramazanlar…

 Çadırlarda iş adamları iftar vermek için sıraya girerlerdi. Evlerde iftar verip, misafir davet ederek sevap etmek isteyenler, fırınların önünde oluşan kuyruklar...                                                                                     Ev davetleri de en çok bana yaridi, ortamımdan dolayı baya taliplerim olurdu… Mesela 2000 yılında hiç unutmam ramazanı ful davetlerde geçirmiştim. Hatta gidemediklerim bile olmuştu. Gidemediklerime sonraki Ramazan’a gün vermiştim. Yemek konusunda asla seçici değildim. Allah ne nasip etmişse onla iftarımızı yapardık. O zaman niye bu kadar çok davet edildim bilmim ama sonradan düşüş başladı… Ekonomi mi bozuldu? Yoksa ben mi bozuldum? Bir türlü anlamadım… Hâlbuki ben yine eski benim, deyim ki herhalde ekonomik sıkıntılar sebep oldu… O kadar yazim çizim zarf atim, yine de derdimden anlayan yok… Sanki duvara konişim yav; ‘’Ne oldu size?’’ Millet öldüz mü? Hele bir silkelenin ayağa kalkın… Yoksa sizde mi 2023’ü beklisiz? Sofralar o zaman mı dolacak? Beni o zaman mı davet edeceksiz? Tamam, da hayat kısa değmez bir iftara… Gelin bu inadızdan vazgeçin, bah davet edenlerin isimlerini köşem de yazarım, bedavadan reklamınız olur. İstersez iş yerinizin resmini bile yayınlarım. ‘’bakın işte burası çok önemli değil mi? Yok yok vazgeçtim. Reklâmınızı yapmayacağım. İbadet gizli yapılır. Hayırlı Ramazanlar…

 ***

TRT KÜRDÎ

Şimdiye kadar İngilizce, İtalyanca, İspanyolca hatta Arapça maç çok denk geldi ve seyrettim.                          TRT Kürdî’de ilk defa Kürtçe maç seyrettim ve anladım ki sporun dili olmaz, hangi dilde olursa olsun, gol goldür. Sevinç ortaktır. Niye mi ortak? Maçı Kürtçe anlatan spiker bizim son gol de öyle bir sevindi ki, zannedersin kendi takımı gol atmış. Anladım ki spiker de bizi tutuyor. Halet-i Ruhiyesi’nden belliydi. Sanırım komşuluk damarı kabardı. Ben de maç içerisinde Kürtçe ‘’Ofsayt Tınne (ofsayt yok)’’ dediğinde biraz Kürtçe çözdüm. Bizim takım buralarda kalmaya devam ederse birkaç seneye kadar Kürtçeyi tam sökerim gibi geli bana…                                                                                                                          Spikerin sevinci sade benim değil çoğu kişinin de dikkatini çekmiş onu da belirteyim.

HAFTANIN FIKRASI:

Temel ile Dursun futbolcuymuş...

Birgün sohbet ederken Temel sormuş;

-“La dursun öbür dünya da futbol var mıdır?..”

Kim önce ölürse ötekine mektup yazsın diye anlaşmışlar ve Dursun ölmüş.

 Temel’e mektup gelmiş;

-“La Temel saa bir eyi, bi de kötü haberim var. Eyisi burada futbol var. Kötüsü bu haftaki maçın kadrosunda sen de varsın!..”