Ülkemizde; özellikle son yıllarda hepimizi derinden yaralayan olumsuzluklar yaşanmakta. İşte yaşanan bu olumsuzluklar nedeniyle kendi kendimize sormamız gereken sorular ve bu sorulara verilecek olan cevapların bizi kaotik durumdan çıkaracağı düşünceleri ile yazıma ünlü tarihçi Bernard Lewis’in konumuzla yakın ilişkili sözleri ile başlamak istiyorum.

               ‘’ Bir toplumda işler artık gizlenemeyecek ve reddedilemeyecek ölçülerde ters gittiğinde insanların sorabileceği çeşitli sorular vardır. Dünün kıta Avrupası’nda ve günümüz Orta Doğusu’nda yaygın olanı, ‘Bunu bize kim yaptı?’ sorusudur. Bu şekilde kurulan sorunun cevabı genellikle kabahati iç veya dış günah keçilerine -dışarıdaki yabancılara veya içerdeki azınlıklara- yüklemektir.

               İşte diyor Lewis, Osmanlılar, böyle yapmadılar. Diğer Orta Doğulular’dan farklı olarak Karlofça anlaşması’ndan hemen sonra ve Küçük Kaynarca’dan sonra daha şiddetle farklı bir soru sordular: ‘’Nerede yanlış yaptık?’’. Ve Türkiye işte bu soru sayesinde diğer Orta Doğulu ülkelerden ayrıştı. Ancak belirtmeliyim ki büyük ihtimalle Bernard Lewis Ahmet Edip Yükneki’nin 12. asrın başında Atabetül Hakayik’a yazdığı mısraları bilmiyordu:

Sen artak sen andın ajun artadı

Nelük bu ajunka kılır sen gile.

                                                                                                                              (Sen bozuksun dünya ondan bozuldu/ Niçin bu dünyaya sitem edersin?)

               Fakat Osmanlı herhalde atalarını hatırlıyordu. Hiç olmazsa-hala- bu anlayışa sahipti. Bizim ‘’ çağdaş muhafazakârlar’’ ise unutmuşa benziyor. Siyasete bir göz atalım. Bütün terslikleri komplo teorileriyle izah ediyoruz.  Bir kere bir ‘’üst akıl’’ var. O kadar var ki Türkiye çapında televizyon istasyonlarında, basında bu üst aklın günlerce süren analizi yapılıyor. Sonra faiz lobisi var. O olmazsa Masonlar ve Yahudiler var, ille de Yahudiler. Sonra İngilizler… Ama asıl Amerikanlar. Türkiye’ye bütün olan bitenleri bunlar yapıyor. Bizim ise zinhar hiç mi ama hiç kabahatimiz yok. Bütün kurum ve kuruluşlarımız mükemmel çalışıyor. Belli ki Yükneki yanılmış. Eğer sizin IQ’nuz düşükse bütün akıllar size üst akıl gibi gelir ve bizi bu hallere düşüren bir üst aklın varlığına inanmak sizi düşünme zahmetinden kurtarır. Bütün bu üst akılların dünyada mevcudiyet sebebi Türkiye’ye kazık atmaktır. Sabah uyandıklarında daha dişlerini fırçalarken o gün Türkiye’ye yapacakları fenalıkları ve kötülükleri planlarlar.

               Peki… Bunlara karşı biz ne yapabiliriz? İşte meselenin aslı bu soruda düğümlenir. Bunlar gizli kuvvetler olduğundan ve açıkça, mertçe karşımıza çıkamadıkları için bunlara karşı yapabileceğimiz fazla bir şey yoktur. Onlar akıllıdır ve biz safız, hemen kanarız. Bir tek bizi yöneten büyük liderlerimiz onlara kanmaz. Onun için büyük liderlerimiz ne diyorsa onlara uymalıyız, yoksa üst akıl maazallah bizim canımıza okur.

               Üst aklın asıl yararı da bu noktadadır. Bizim bir kusurumuz veya bir kabahatimiz olsa, sebep-sonuç analizi yapmamız, sıkıntımızın sebeplerini bulup düzeltmemiz çocuk oyuncağı gibidir. Böyle olsa çok kolay. Hemen çözeriz. Fakat başımıza gelenlerin sebebi bizim yanlışlarımız değil ki. EvvelAllah biz herşeyi doğru yaparız. Bizim kabahatimiz olsa kabahatimizi hemen düzeltirdik. Aslında biz kabahat filan da yapmayız. Yaptığımız her şey doğrudur. Vatan için, millet için her şeyin en doğrusunu yapıyoruz ama bize komplo kuranlar olunca hem onları bulamıyoruz, hem de onlara karşı elimizden bir şey gelmiyor. Çünkü korkak ve kaypaklar. Karşımıza direkt olarak çıkamıyorlar. Bu komplolara karşı bizim yapabileceğimiz bir şey olmadığı gibi bizi mükemmel bir şekilde yönetenlerin de eksikliklerimiz ve sıkıntılarımızda bir dahli olmadığı gibi onlar da bir şey yapamıyorlar.!!!!

             Büyük liderlerimizin yapıp ettikleri artık yarım akıllıların bile kabul edemeyecekleri hale gelirse de ki böyle durumlar pek ender olur. Fakat böyle bir durumun olması halinde iki ihtimal vardır.

  1.   Büyük liderlerimizin ve yöneticilerimizin gördükleri, kilometrelerce ötesini gören gözlerinin gördükleri bizim gibi alelade insanların gördüklerine benzemez; onlar çok ilerisini gördükleri için bize saçma gelenin uzun vadede saçma değil gayet akıllıca ve son derece yararlı olduğuna iman ederiz. Uzun vadenin vadesini de onlar bildiğinden belki o sırla mezara giderler.
  2.   Liderlerimiz temiz ve saf oldukları için kandırılma ihtimalleri yüksektir. Bizim bunları görmemiz gerekir. Bizlere düşen; mağduriyet yaşayan liderlerimizin etrafında büsbütün kenetlenmek ve onlara destek vermektir. Şimdi birlik ve beraberlik zamanıdır. Maalesef bizim gibi toplumlarda birlik ve beraberlik zamanı hiç bitmez; çünkü toplumumuz devamlı tehlike altındadır.

Üst akıl teorilerinin tarihi ustalarından Adolf Hitler’in bir tavsiyesini dikkate almak lazımdır. Hitler Kavgam’da, ‘’Halkın kafasını bir çok düşmanla karıştırmayınız, bir düşman işimize yeter de artar’’ der. Bu tavsiyeye uyup düşmanlarımızı teke indirmekte büyük yarar vardır. Fazla düşünmeye de gerek yok; Yine Hitler o tek düşmanı bulmuştur: ‘’Yahudiler! Amerika’yı da, İngiltere’yi de ve diğer hepsini bize karşı kurup harekete geçiren Yahudilerdir!’’

Hitler gibi büyük liderler düşmanlarına karşı, onlarla daima mücadele halinde görünürler ama gerçek şudur ki onlar düşmanlarına muhtaçtırlar. Çünkü düşmanlar onların varlık sebebidir. Düşünebiliyor musunuz, birisi Hitler’in karşısına geçip, ‘’Muhterem Führer, başardınız, artık Avrupa’da Yahudi tehlikesi kalmadı.’’ diyebilsin. Bu adama Hitler’in madalya takacağını sanıyorsanız yanılırsınız. Muhtemelen Yahudi ajanı diye idam emri verilirdi. Çünkü Yahudi tehlikesi kalmadıysa Hitler’e ve Naziler’e ne ihtiyaç var?

1932 yılında Nasyonal Sosyalist hareketi incelemek için Berlin’e giden bir Japon misyonunun bir üyesine sorulan soru ve cevabı çok enteresandır. Kendisine bu hareketin hakkındaki düşüncesi sorulan üye şöyle cevap verir, ’’Fevkalade. Keşke Japonya’da da buna benzer bir şeyimiz olsa ama bu mümkün değil, çünkü bizde hiç Yahudi yok.’’

Muhtemelen siyasi bakımdan biraz saf, fakat derin görüşlü bu Japon’un söylediği ne kadar doğrudur.

Evelemenin gevelemenin gereği yoktur. Hatalarımızla yüzleşmeliyiz. Nerede yanlış yaptığımızı tespit edip ülkemizi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün hedef olarak gösterdiği muasır medeniyetler sınıfına yükseltmemiz için gerekli adımları atmalıyız. Tarihin her döneminde büyük devletler kurmuş olan milletimizin son yüz yıllarda insanlık için bir A-Dört kağıdına sığacak kadar bile bir faydamız olmadığı gerçeğini kabul edip gelecek nesilleri bu konjektüre uygun olarak yetiştirmenin yollarını bir an öce bulmalıyız.