İnsanlık tarihi boyunca bütün dinî ve felsefî öğretiler, iyilerin kazanacağını, kötülerin kaybedeceğini haber verirler. Ancak bu değişmez gibi görünen hakikatin, her zaman hükmünü icra etmediğini de, yaşayarak görürüz.

   Kişisel hayatta ve tarihsel süreçte kaybedenlerin,  geleceğe hazırlıkta yeterli çabayı göstermeyip, çağın ve şartların gerektirdiği donanımı kuşanmakta yetersiz kalanlardan olduğu da, ayrı bir hakikat olarak karşımıza çıkmaktadır.

   Son hızla girmekte olduğumuz, 2023’te yapılacak olan seçimlerden ve bu seçimlerde kimin kaybedeceğinden bahsetmiyoruz.

   Hayat şartlarının her geçen gün zorlaştığı, insanın boğazını sıktığı, nefesini kestiği bir ortamda, kişilerin ekonomik gücünü, sosyal ve siyasal statüsünü kaybetmeleri elbette üzücüdür, yaralayıcıdır. Ancak bizim derdimiz, belki bunları da kapsayacak, ama onun da üstünde bir hassasiyettir.

   “Kaybetmek”ten kastımız, cumhuriyetimiz 100. yılına girerken, milletçe kazanımlarımızı siyasî çıkar amaçlı bir cephe taassubuyla, yok etmek isteyenlerin saldırılarının hız kazanmasına dikkatleri çekmektir.

   “ Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi”ne ve temel değerlerine yürekten bağlı, Türk milletinin ebediyen yaşayacağı inancına sadık insanların çoğunlukta olduğu ve gerektiğinde sorumluluklarının gereğini yerine getireceklerine olan inancımız tamdır. Asıl kaybedenlerin, bugün şahsî gailelerle bu değerlere kayıtsız kalanlar olacağı da muhakkaktır.

   Cumhuriyetin kurucu değerlerine saldıranlar, içlerindeki kinlerini kutsal dinimizi alet ederek kusanlar, şunu bilmelidirler ki, milletin güvenini kaybettikten sonra varacakları bir yol yoktur.

   Cumhur İttifakının bir ortağı olarak, Sn. Devlet Bahçeli’nin de haklı tepkisine neden olan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türk alfabesini ve Türk dilini hedef alan AKP Grup Başkan vekili Mahir Ünal’ın kinini dışa vurduktan sonra, “sözlerim bağlamından koparıldı” gibi modası geçmiş yalanlara sığınması, aynı zamanda “Kaybetme” telaşının dışa vurumundan başka bir şey değildir.

   Harf inkılâbını kastederek, “Bir gecede cahil bırakıldık.” Sözü bir cehaletin neticesi değilse, “Keşke Yunan galip gelseydi!” zırvasının başka bir söylem tarzıdır.

   Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulmasıyla birlikte biz, merhum İsmail Gaspıralı’nın gösterdiği  “Dilde, fikirde, işte birlik” ideali doğrultusunda, Türk dilinin kardeş Türk devletlerinin ortak dili olmasını heyecanla beklerken, hükümet partisinin sözcüsünün, cehaleti aşan bu açıklamaları, kınamalarla geçiştirilecek cinsten değildir.

   Unutulmamalıdır ki kaybedenler;  dün olduğu gibi bugün de, gelecekte de, yabancı özentisiyle özünden uzaklaşıp Türk Milleti’ne ve onun değerlerine saldıranlar olacaktır.

   Türkiye’de Sivil Toplum Kuruluşlarının, demokratik sistemimizde daha etkin olmasını savunan ve gençlik yıllarından beri bu kuruluşlarda görev almış biri olarak, canımızı emanet ettiğimiz sevgili doktorlarımızın üst meslekî kuruluşu olan TTB’nin Başkanı Ş. Korur Fincancı’nın açıklamaları da kaybedenler safındaki yerini bulmuştur.

   Her ne adına olursa olsun, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni zayıf ve güçsüz düşürecek söz ve davranış karşılıksız kalmamalıdır. Bunun fikir özgürlüğü veya sivil toplum hakları ile ilgisi yoktur.

   Zaman zaman marjinal sol kesimden, millî ve dinî değerlerimizi hedef alan, bölücülüğü, ayrılıkçı fikirleri ve sapkın düşüncelerini, Cumhuriyetimizin kurucusu M. Kemal Atatürk’ün ve onun bize emanet ettiği cumhuriyetimizin arkasına sığınarak kafaları bulandırmaya çalışan zavallılar da kaybetmeye mahkûm olacaklardır.

   Cumhuriyetin 99. yılını kutladığımız bugünlerde, cumhuriyeti istismar eden bu kesimler de, en az cumhuriyeti açıktan hedef alanlar kadar suçludurlar.

   Sonuç olarak, Türk milletinin dirliği ve birliği adına, hakiki olanın kazanacağına, sahte olanın kaybedeceğine olan inancımı belirtmek istiyorum.