Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. Yılı gibi çok anlamlı bir yılda yapılıyor olması bir yana, içinde bulunduğumuz ağır iç ve dış sorunlar sebebiyle, 2023 yılı Haziranı’nda yapılacak seçimler, hayatî değerde bir önem kazanmış bulunmaktadır.

   Siyasî partilerin bu seçimlere; ülkeyi zor durumdan kurtaracak ciddi programlarla ve güven veren kaliteli kadrolarla çıkmaları, önümüzdeki yılların aydınlık ufuklarına erişmek bakımından zorunluluk arz etmektedir.

   Seçim çalışmalarını hızlandıran ve takvimlerini açıklayan siyasî partiler, sahaya inmeye başlamışlardır. Bunun yansımalarını Elazığ’da da gözlemliyoruz. Gelecek aylarda ve günlerde bu faaliyetlerin yoğunlaşarak süreceğini hep birlikte göreceğiz.

   Her seçim öncesi, özel sohbetlerde ve katıldığım televizyon programlarında, Elazığ için gösterilecek milletvekili adaylarında aranacak nitelikleri tartışırız. Bu konuda, sonuca etki edecek bir katkıda bulunabildiğimizi söylemek ne yazık ki, mümkün olmamıştır.

   Siyasî Partiler Kanunu ve Milletvekili Seçim Kanunu’nun milletvekili aday belirleme ile ilgili hükümlerinde, milletin bizzat etkin olabileceği şekilde düzenleme ve değişiklik yapılmadan, bu konuda gelişme kaydetmek çok zordur.

   Elazığ’ın seçim tarihinde, milletin tepeden verilen kararlara tepkisini ve Elazığ’ın çıkarları söz konusu olduğunda, her türlü baskı ve zorluğa başkaldırısını gösteren 1957 seçimleri vardır ki, bugün hâlâ bir demokrasi dersi olarak durmaktadır.

   Elazığlı;  bundan 65 sene önce, çok partili demokrasiye geçişin 7. Senesinde, Elazığ’ın hakkı olarak gördüğü üniversitenin ( Atatürk Üniversitesi) Erzurum’a verilmesine tepkisini sandıkta, Demokrat Parti iktidarı’nın Türkiye’deki ezici çoğunluğuna rağmen, (6) milletvekilini de CHP’ye vermek suretiyle, 6-0 gibi bir sonuçla demokrasi zaferi kazanmayı başarmıştır.

   Elazığ’ın sahipsizliğinden yakınan vatandaşın, önce bu tarihî örnekten yola çıkarak elindeki “oy” gibi güçlü bir silahın kıymetini bilmesi gerekir.

   Oy veriyor veya mensubiyet duyuyor olsa da, önüne konulan milletvekili aday listelerini beğenmiyorsa, “e, ne yapalım, kime verelim.” gibi bahaneye sığınmadan sandık başına gitmeli, gereğini yapmalıdır.

   Birçok defalar söylediğim ve yazdığım gibi, ”Doğrunun, iyinin, hakkın ve haklının yanında olmak” gibi ortak değerlerimizin aşındığı bir ortamda, insanımızdan kesin ve radikal kararlar beklemek, aşırı iyimserlik olsa da, başkaca çıkar yolun olmadığını bilmek zorundayız.

   Dışardan kurtarıcı bir el beklemek, her seferinde olduğu gibi, bizi yine hayal kırıklığına uğratacaktır. Tabii ki, milletin bir siyasî partiye bağlanmasını, onun için fedakârlık göstermesini saygıyla karşılarız. Ancak, siyasî partilerin hangi ideal, ilke ve inanç değerleri üzerinden siyaset yaparlarsa yapsınlar, ülkeyi yönetmek üzere yetki talep eden birer araç oldukları gerçeğini unutmamak kaydıyla…

   Oyumuzu vermeyi düşündüğümüz partinin önümüze koyacağı vekil aday listesine, siyasî parti taassubuyla itirazsız “evet” mührü basmak yerine; adayların nitelikleri, kaliteleri, birikimleri, duruşları, geçmişleri, Elazığ ve Türkiye için vizyonları tercih sebebimiz olmalıdır.

   Geçmişten bugüne bu ayrışmalarda, “çimento fabrikasının şehir dışına taşınması, ovaların suyla buluşturulması, Maden ihalesindeki adrese teslim iddiaları” gibi önemli konularda, vekillerimizin iyi sınav vermediklerinin yakın tanığıyım.

   Elazığ’ın genel çıkarları ile kişisel veya siyaset çevrelerinin tercihleri ayrıştığında, gerekirse bir daha aday olamamayı göze alabilecek “Babayiğitliği” gösterebilecek, milletin duygularına hitap eden süslü cümlelerden, şov ağırlıklı davranışlardan uzak, Elazığ’ın yanında olabilecek yapıda vekil adaylarına kalbimiz, gönlümüz sonuna kadar açık olmalıdır.