En zor şartlarda bile, ümitsizliğe kapılmadan, yeise düşmeden azim ve kararlılıkla hedefe doğru yürümeyi savunmuş ve öğütlemiş bir eğitimci olarak, yazıma ‘’Neden Olmuyor?’’ gibi olumsuz bir cümle ile başlamam yadırganabilir.

   İnsanların salgın hastalıkla, geçim sıkıntısı ve yoklukla boğuştuğu, evine ekmek götürmekte zorlandığı bir ortamda, Elazığ’ın yıllardan beridir süregelen köklü sorunlarını konuşmak ilgi çekici gelmeyebilir. Ama maalesef, yaşadığımız güncel sorunların da temelinde aynı ilgisizliğin olduğunu görmek bizi tedirgin ediyor.

   Amacımız; siyaset yapmak değil, iktidar-muhalefet polemiğine girerek buradan bir göndermede bulunmak, hiç değil. Tabii ki, alıcısına sözümüz var. En basit meselelerimizde bile, sıra Elazığ’a geldiğinde civar illerden örnekler göstermek suretiyle, işlerin neden hep çıkmaza girdiğini sorgulamak zorunda kaldığımızı anlatmaktır.

   Biz diyoruz ki: ‘’Un var, şeker var, yağ var. Neden helva yapamıyoruz?’’ Elazığ olarak durumumuz tam da bunu yansıtmıyor mu?

   Elazığ’ımız, Cenabı Allah’ın bahşettiği, üç tarafı sularla çevrili verimli ovaları, dağ-doğa güzellikleri, tarihî turistik değerleri, yer altı, yer üstü kaynakları ile âdeta güzel vatanımız Türkiye’mizin bir küçük numunesini teşkil etmiyor mu?

   Bir hususa açıklık getirmekte fayda var: Elazığ halkının en önemli vasıflarından biri de kadirbilirliğidir, nankör değildir. Yapılan iyi şeylerin karşılığını sözleri ve davranışlarıyla gösterir, yeri geldiğinde siyasî karşılığını fazlasıyla verir. 20 yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına verdiği destek bunun örneğidir.

   Bizim derdimiz, Elazığ’da yıllardan beridir sürüp gelen kangrenleşmiş sorunların dile getirilişi karşısında, milletin vekâlet ve destek verdiği siyasîlerimizin, gereksiz tepki ve alınganlıkları veya en azından suskunlukları ve bir inisiyatif alma riskini göze almayışlarıdır.
   Elazığ neden hak ettiği yerde değil, neden hakkını alamıyor?

    Her biri, süreklilik ve takibi gerektiren, ayrı sivil toplum kesimlerinin de görüş, katılım ve destekleri ile ancak mesafe alınabilecek sorunlarımız var. Bunlar, bireysel çabalarla arada bir konuşularak, yazılarak çözüme ulaştırılabilecek sorunlar değildir. Siyasî ‘’sahiplenmeyi’’ gerektiren konulardır.

   Bugün Uluova’nın sulanmasını konuşurken, 2004 yılında Eyüp Bağları Sulama Birliği’nin elektrik borcu gerekçe gösterilerek, elektriklerin kesilmesi, Eyüp Bağları istasyonunun pompalarının sökülüp, su kanallarının kırılmaya, yok olmaya terk edilmesi karşısında, 36 köyün çiftçisinin feryadını duymayan, hatta susturmaya çalışan bazı siyasîlerin bugün yeniden siyaset meydanlarında arz-ı endam ettiklerini görmek üzüntü vericidir.

   Kuzova’nın sulan(ama)ması, artık 85 köyün yöre halkını da, konuyu dile getirenleri de canından bezdirdi. 1990’lı yıllardan bu yana, boşa harcanan emek ve paraların ve milletin kırılan ümitlerinin hesabını verecek birileri olmalıdır.

   Tarihî Harput’umuzun Dünya Kültür Mirası listesine alınmayışı nedeniyle, Ankara / Elazığ Kültür-Tanıtma Vakfı Başkanı, değerli Mehmet Çağlar Bey’in feryat ve yakınmaları karşısında ilgililer ve yetkililer suskun. Yine komşu Malatya’dan örnek vermek durumundayım. Tabii ki memnuniyet verici bir gelişme; Malatya’da çoğu insanın adını bile bilmediği Arslantepe Höyüğü, 2021 yılında 44. Dünya Miras Komitesi’nce miras listesine alındı.

   Yıllardan beridir, Sivriceliler Derneği olarak, her gelen valiye, bütün milletvekillerine sunduğumuz dosyalarda dile getirdiğimiz ‘’Hazar Baba’nın zirvesine bir teleferik kurulması’’ talebimize karşılık, hiçbir istişareye dayanmadan Hazar Baba’ya yapılan ‘’Macera Parkı ve Zipline (zıplama!) tesisi bugün metrûk haldedir. Kapı-pencereleri sökülüp götürülmesin diye korucular görevlendirilmiştir.

   Çimento fabrikasının şehir dışına taşınması ile ilgili kurulan ‘’ESİB’’deki çalışmalarımızda, fabrika yetkilileriyle görüşmemizden hemen sonra, bizim fabrikadan ayrılışımızın ardından, fabrika yetkililerine destek ziyaretinde bulunan milletvekilimizin verdiği fotoğraf milletin hafızasındadır. Çimento, şehir merkezinde çevreye verdiği zararla faaliyetine devam etmektedir.

   Elazığ insanı, vekillerinden Elazığ’ın köklü sorunlarının çözümünde risk almalarını, çaba göstermelerini bekliyor. Sadece, sorunları üst mercilere ileterek aldıkları bilgiyi vatandaşa nakletmek, ya da insanımızın vefakârlık göstererek başını sokabildiği deprem konutlarından bildirdiği şükran ifadeleriyle avunmak, Elazığ’ın derdine deva olmamaktadır.