Tarih, milletlerin genetik ve geleneksel hafızalarından süzülüp gelen derslerle doludur.

   Bizim de uzak ve yakın tarihimizde, gurur duyduğumuz şanlı-ihtişamlı dönemlerimiz yanında, acı ve gözyaşı dolu günlerimiz olmuştur. Bu sıkıntılı günleri atlatmak için, kimi zaman alınan isabetli kararlar, kurtuluşu – ferahlığı sağlamış, kimi zaman da verilen yanlış kararlar, bu kötü günleri zifîri karanlığa çevirmiştir.

   Türkiye’nin, jeopolitik ve jeostratejik konumu ve tarihî mirasının getirdiği bagajındaki yükü dikkate alınmadan, sonuçları iyi hesap edilmemiş gücünün üstünde birtakım hamlelere girişmesi, felaketlere davetiye çıkarmak anlamı taşımaktadır. ‘’Aktif dış politika’’ söylemleri ile uluslararası ilişkilerdeki hassas dengeler birbirine karıştırılmamalıdır.

   Suriye ile çok sıcak ve dostça ilişkiler içerisindeyken, Türkiye’nin birden bire ABD’nin kışkırtmasıyla, Beşar Esad karşıtı güçler yanında yer alması ve Suriye’ye müdahale etmesinin başımıza açtığı ekonomik, siyasî ve askerî belalar hâlâ devam etmektedir. Bugün Suriye’de, ne ABD ile ne de Rusya ile ittifak halindeyiz. Her iki süper gücün Suriye ve Irak’ta açıktan hedefi ve tehdidi altındayız.

   Türkiye, bazı sıkıntılara rağmen batı ittifakı içerisinde yer alırken, son yıllarda Rusya ile artan ekonomik, ticarî ve enerji alanındaki bağlantıları sonucu, yeri geldiğinde Rusya’ya karşı tavır alma gücünü büyük ölçüde kaybetmiş bulunmaktadır.

   Uluslararası ilişkilerde yeri geldiğinde, zamana göre ittifaklarda bazı değişiklikler olabileceği gibi, değişmeyen tek şeyin, ülkelerin bugün ve gelecekteki çıkarları olduğu unutulmamalıdır. Bunu yaparken, ‘’güvenilir ülke’’ ve gerektiğinde ‘’dediğini yapan, söylediğinin arkasında duran ülke’’ olma vasfı da yitirilmemelidir.

   Osmanlı ile Rusya arasında son 200 yıldan beridir süre gelen savaşlar, Rusya’nın Türkiye üzerindeki emellerini değiştirmemiştir.

   Türkiye; Çarlık Rusya’yı yeniden ihya hayalleriyle, önce Gürcistan’a saldıran, Kırım’ı ilhak eden, şimdi de insanlık dışı yöntemlerle Ukrayna’yı işgale başlamış olan Putin ve göstermelik yaptırım kararları alarak, akan bu kanı durduracağını zanneden ABD ve Batı arasında sıkışmış durumdadır.

   Dış politikada, belki de 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana Türk Devleti ve diplomasisi, en büyük sınavını vermektedir. Gördüğümüz bazı çelişkili açıklamalar, dış politikada içinde bulunduğumuz zorluğun bir yansımasıdır.

   Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, bir yandan NATO ve Batılı ülkelerin Ukrayna’yı işgali nedeniyle Rusya’ya uygulanacak yaptırım kararlarını, çok haklı olarak yetersiz bulması ve bir ‘’cümbüş’’e benzetmesi, bir yandan da Rusya’nın Avrupa Konseyi’ndeki daimî üyeliğinin askıya alınması oylamasında Türkiye’nin çekimser oy kullanması, Batı medyasında eleştiri konusu olmuştur.

   Türkiye, her durumda çıkabilecek bir 3. Dünya Savaşı’nın tarafı olmamak için, dış politikadaki bütün kabiliyetini ve elindeki araçları akıllıca ve soğukkanlılıkla kullanmalıdır. Çünkü, Türkiye derinden bir kuşatma altındadır. Çıkabilecek bir savaşta, ‘’Kayıkçı kavgası’’ misali her iki tarafın da hedefi haline gelme ihtimali vardır.

   Şu anda bile, Suriye ve Irak’ta Türkiye, ABD ve Rusya’nın tehdit ve şantajı ile karşı karşıya değil midir? ABD ve Rusya’nın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin öz evlatları olan Kürt kardeşlerimizi kışkırtarak Türkiye’yi parçalamak ve topraklarımız üzerinde bağımsız bir Kürt devleti kurmak için yıllardan beridir, çoluk-çocuk, kadın-erkek , genç-yaşlı demeden insanımızı katleden PKK’yı ve onun uzantısı PYD’yi siyasî ve askerî bakımdan desteklediklerini ve bu desteklerini halen sürdürdüklerini unutmamalıyız.

   Kısacası, Ukrayna’da yaşananları dinlerken ve izlerken, milletçe ve ülkeyi yönetenler olarak, buradan çıkaracağımız dersleri, ‘’SURİYE’DEN UKRAYNA’YA’’ bir kez daha güncellemeliyiz.

   Türkiye’nin tek hedefi, iç barışını en güçlü şekilde sağlayarak, dışa bağımlılığını asgari düzeye indirmek ve ekonomik, teknolojik ve askerî bakımdan ‘’caydırıcı gücünü tesis etmek’’ olmalıdır.

    Bugün; Rusya ile Ukrayna’da, yarın Ege’de Yunanistan ve destekçileri ABD ve AB ile, bir başka gün güneyimizde yeniden Rusya ile karşı karşıya gelebileceğimizin hesaplarının, devletin ilgili kurum ve organlarında değerlendirildiğine, buna göre planlamalar yapıldığına olan inancımı muhafaza ediyorum.