Bir şehrin, ‘aksaçlıları’ olur. Şehri hafızalarında taşıyan, ‘bilgeleri’ olur. Yeri geldiğinde dualarını alacağınız, ‘Kâmil insanları’ olur. Bir şehri eğer, ‘toprağıyla birlikte gönülleri de çoraklaşmışsa’ vay halimize deriz.

“Aksaçlılar!” şiirimizde şöyle seslenirim;

“Aksaçlılar bize onur verir/  Kâmil insan, aksaçlıdır ves selâm

Vakarı her haliyle güven verir/  Vakte, vaktin sahibine selâm!”

Aksaçlıları, yaşadıkları şehrin, ‘bilgeleri’ olarak da tanımlarız! Onlara danışılır, düşünceleri/ görüşleri alınır. Bizim inancımız, “onların işleri kendi içlerinde istişare iledir!” der. İstişarede, ‘rahmet ve de bereket’ vardır. Demokrasi kültürünün temelinde de, ‘istişare’ söz konusudur. Ne deriz, “bir elin nesi, iki elin sesi vardır!”  Necip Fazıl ne diyorlar, “Akıl, gönül olaydı!” Gönül insanlarıyla birlikte bir şehir sizlere tebessüm edecektir. Farabi’den sıklıkla bahsederiz; “Erdemli insandan, erdemli şehre…” yol almaktır bütün muradımız!

 

“Sorgu, sual ederim her halime/  Sarf-ı nazar ederim, dilime

Deryalara dalabilsem hikmetin; /  Selâm sırrıyla maruf her âlime!”

Aksaçlılar ile başladık sözümüzün girişine; oradan nerelere geldik, “Sorgu ve sual…” kavramına!

Kendimizi, ‘tartıya…’ ne kadar alıyoruz! Kendimizle, ‘ne kadar…’ hesaplaşıyoruz. Bütün bunların temelinde, ‘nefis mücadelesi…’ yerini alır. “Nefsini yenen en büyük cengâverdir!” Her zaman için, her dönem de, şehrin kendi içerisinde; ‘vefalı dostlara…’ hizmette ve de hayırda yarışan gönül insanlarına ihtiyaç vardır.

 

Her hâlükârda, ‘kendimize’ dönüyoruz.  Elazığ Şehri’nde de kendilerini misafir ettiğimiz,  eserleri 157 dilde yayınlanan asrın usta kalemi Cengiz Aytmatov, “kendin ol’” diyerek haykıracaktır.

“Ömür” isimli şiirimizde şöyle sesleniriz;

“İki günü eşit olan zararda”/  Kâmil insan ilmi ile kararda

Gece-gündüz bir ahenkle içiçe /  Ömür, ehl-i hâl olana yararda”

Sürekli kendimize yöneliyoruz! Kendimizle söyleşir, ‘sürekli gözümüz aynada…’ olsun deriz.

Ayna derken, sadece dış dünyamız değil, asıl hesabımız, ‘iç dünyamızla’ onu murakabe ile olacaktır.

“Ölmeden önce ölünüz!” sözündeki hikmet, bu fani âlemde hesabınızı veriniz. “Sahabe Meşrebli!” olmak o kadar zor değil… Geleceği bizler, ‘sadece sözle değil…’ edep ve tavrımızla inşa edebiliriz.

 

Önceliğimiz, “ilk manevi terbiyemizi aldığımız…” kutsi mekân, ‘ailedir’ Bizlerin ilkokuludur, ilk irfan mektebi, rahmet ve bereketle andığımız kutsi ocağımızdır. Bir şiirimizden;

“Evimin yolunda bir ömür boyu,/  Huzuru yudumlayarak yürüdüm!

Söz orucumu, akdimi bozmadım/  Yüreğim titrer bir Hoşseda’ya;

Dünya fani, hayat kısa, hasretim; /  Gözyaşıyla dolu dolu yürüdüm!”

 

Birgün bir dosta, “Harput için neler söylersiniz “ dediğimizde, sözü yürekten kaynaklanan iki kelimeyle özetledi; “Elazığ’da yaşar, Harput’ta soluklanırım!”  Harput, farklıdır. Bu şehir, 9 asır boyunca, gönül coğrafyamın ‘vuslat şehri’ olarak anılmıştır.

“Harput, manevi ihramını giymiş / Senin ikramın sıla-i rahimdir

İhtişam değil, ihtiramla yaklaş; / Gönül gözüyle Harput’u seyre dal

Gözyaşı dök ki, deryalara aksın,/ Nesillerin sana özlemle baksın!”

Harput denilince ilk akla, “sıddıklar, şehitler, salih amel işleyenler, arifler, âlimler…” hafızalara gelecektir. Harput’ta, tarih boyunca; ‘çok yüksek evla bir kültürün yaşandığına…’ şahit oluyoruz. Günümüzde sadece bizlere o güzelliklerden kalan, ‘hatıralar, efsaneler, menkıbeler’

Ankuzu Baba için yazdığımız bir şiirimizde;

“Bir veli, bir şehit, fütüvvet ereni / Harput’ta Ankuzu Baba Tepesinde,

Atının nal izi toprağa akmış, / Kanıyla asırları şahit tutmuş,

“İnnâ fetahnâ leke fethen mübinen” Ayetine mazhar olmuş bir Veli;

Şehadetiyle asrın Alpereni, / Selâm Allah’ın Veli kullarına”